GÖÇÜP GİDENLER KOLEKSİYONCUSU
GÖÇÜP GİDENLER
KOLEKSİYONCUSU
Yazar: Şermin YAŞAR
Yayınevi: Doğan Kitap
Sayfa Sayısı: 166
Değerlendirme:
10/10
Her eserin
bir müessiri vardır. Müessir ‘iz bırakan’ anlamına gelir. Ve kanımca akla
bırakılan etkileyici izden önce o izi kimin bıraktığına bakılması daha
önemlidir. “Şermin Yaşar 1982 yılında Berlin de doğmuş, Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirmiş daha sonra uzun yıllar reklam ve
medya sektöründe metin ve reklam yazarlığı yapmıştır.” gibi klasik bir yazar
tanıtımı yerine Göçüp Gidenler Koleksiyoncusu kitabıyla benim zihnimde
oluşan Şermin Yaşar’dan size bahsetmek istiyorum. Yazar sanki sevinçlerini de
hüzünlerini de satırlar arasında saklamış. O yazarken ne hissettiyse siz de
okurken onu hissedebiliyorsunuz. Müessirimiz içindekileri dışına yansıtmayacak
kadar güler yüzlü ve sanki güler yüzlülüğünün kaynağı içindeki hiç sonu
gelmeyen hüznü..
Şimdi de zihinlere iz bırakan kitabı inceleyelim.
Kitabın
kapak resmindeki kelebekler kitabın ismindeki göçüp gidenlere ithafen konulmuş
gibi. Okuru yaşam ve ölüm üzerine düşünmeye sevk ediyor. Kitabın dili oldukça
yalın ve sade.
Kitap on
dokuz öyküden oluşuyor ve on dokuzu da çarpıcı bir ana fikirden bahsediyor.
Öykülerin içeriğinden bahsetmek yerine aldığım alıntılarla ve bazı hikayelerin
içinde kendimden ne bulduğumu bahsetmek istiyorum.
“Sevgi,
sevdiğin ölünce azalmıyordu.” (Göçüp Gidenler Koleksiyoncusu)
“Annemle
babam ben bebekken ölmüşler, demek isterdim. Hatta çok arzu ederdim böyle
olmasını ama hayattalar. Varlar ama anılarımda yoklar.” (Kimlikte Nurşen)
Bu cümle
kitapta üçüncü öyküde geçmekte. Bu öyküyü okurken çok üzüldüm hatta ağladım
çünkü öykü anne kavramını her zerrene işleyebiliyor. Zaten Anne kavramı başlı
başına insanı ağlatmaya yetecek kadar hüzün dolu bir kavram. Küçük Nurşen, annesini
kaybetmişlere ya da annesi yanındayken ona özlem duyanların duygularına çok
güzel tercüman oluyor. Sizde bu öyküyü okuduğunuzda Nurşen’in kursağında kalan
heveslerini kendi kursağınızda hissedeceksiniz. Nurşen’in yüzünde patlayan
tokat sizi ağlatacak…
“Acıyı
çekerken çekiyorsun, anlatırken gözyaşların senden önce konuşuyor. Yıllar
içinde alışıyorsun, her geçen gün daha çok alışıyorsun. Bir zaman sonra
başkasının hikayesi gibi anlatmaya başlıyorsun, sanki sen yaşamamışsın sanki
sen çekmemişsin gibi.” (Vecdi Çiçek Açtı)
“Hayat
dediğimiz şey hepimize münhasır bir gümüş gergefmiş, bunu anladım. Ben kendi
kumaşıma çok şey işledim, öyle çok batıp çıktım ki üzerine, kendi izlerim içime
işledi, buna Allah şahidim. Doğduğumda bir paslı iğne tutuşturmuşlar elime. Al
demişler, bununla kendi kaderini işle. Batmıyor, yürümüyor, ellerimi deliyor, parmaklarımı
kanatıyor. Tutup dişlerimle çekmeyi deniyorum bazen, dilimin ucuna paslı bir
tat yapışıyor. Gergef gümüş, kumaş ipek ya, iğne paslı olunca pek bir kıymeti
olmuyor.” (Hiç)
“Dediler
ki sevdiğin ölünce kalbinde kırk mum yanar, her gün biri söner. Kırkıncı gün
hepsi söner, biri bekler. O tek mum ebediyen yanar, acını o tek mum tutar. Ben
buna inandım. Hayalimde otuz dokuz mum söndürdüm her gece üfleyerek, içimdeki
cılız nefeslerle. Göğsümdeki sızı hafifler, kalbim tekrar toplanır, ciğerime
derin bir nefes girer diye kırk gün bekledim. Geçtiğimiz kırk gün, bugünü
bekledim. Sabah uyandım, kendimi yokladım. Öğlen tekrar baktım. Kırkıncı
ikindiyi beklerken kırkikindi yağmurları boşandı gözlerimden. Gecesini bekledim
ve de gece yarısını. Hiçbir şey olmadı. Yalanınız batsın dedim. İçimde tek bir
mum kalacaktı hani; peki ne, bu yürekteki bin dönümlük orman yangını?” (Geçtiğimiz Kırk Gün)
Hepimizin
yüreğinin bir köşesinde söndüremediği bir orman yangını vardır. Kimimiz en
sevdiğimizi toprağın bağrına gömmüşken daha şanslılarımız sevdiğini baki aleme
yollamamış, ölüm onlar için haberlerde duyduğundan öteye geçmemiştir. Vefat
eden, bir gün ölürken ardında kalanlar her gün ölürler. Her gün şükretmemiz
gereken en önemli özelliğimiz olan nisyan yani unutmak ise burada yardımımıza
yetişir. Zaman ve nisyan her gün bir doz aldığımız şifalı birer ilaç
gibidirler. Acıyı hafifletir ve hiç sönmeyen yangının harlanmasını engellerler.
En önemlisi de közlerin kaldığı o ormanda kelebeklerin uçuşmalarına izin
vermektir…
Sözlerime
son verirken yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim. Ben kitabı okurken çok
güldüm, çok ağladım, çok düşündüm. Umarım siz de beğenerek okursunuz.
Hoşça kalın.
Yorumlar
Yorum Gönder