SADAKATTE ZİRVE HZ. EBUBEKİR
SADAKATTE ZİRVE HZ. EBUBEKİR
Yazar: Salih
SURUÇ
Yayınevi:
Timaş
Sayfa
sayısı: 279
Değerlendirme:
10/10
Hangi kitap olursa olsun okuyan kişinin algılayacağı ilk şey kitapta verilmek istenen histir. Hisler kitabın hafızalarda kalmasını sağlar. Bence bir yazar herhangi bir sahabenin ya da bir peygamberin hayatını yazacaksa gerçek manada konuya hâkim olmalı ve anlatacağı zamanı, o zamanın gözüyle okura aktarmalıdır. İşte bu özellikleri bir arada toplayan bir kitaptan bahsedeceğim bu yazımda. Okumaktan büyük zevk aldığım, hislerimi doruk noktalar da yaşatan bir kitap; Hz. Ebubekir. Kitaptan önce işinin ehli olan yazarımızdan bahsetmek istiyorum.
Salih Suruç
1953 yılında peygamberler şehri Şanlıurfa’nın Hilvan ilçesi Kuskunlu köyünde
dünyaya gelmiştir. 1976’da İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’nü bitirmiş daha
sonra Dergi, yayınevi ve gazetede editörlük yapmıştır. Başbakanlık Basın ve
Halkla İlişkiler Müşavirliği, Milli Kütüphanede Daire Başkanlığı görevinde
bulunmuştur. Peygamberimizin hayatına ilişkin çalışmasıyla 1988’de Pakistan’da
“Siyer” dünya birincilik ödülünü almıştır. Şimdide biraz benim gözümde ki Salih
Suruç’tan bahsetmek istiyorum. Düşünceme göre yazar bu eseri gerçekten
hissederek, ihlasla yazmış. Çünkü ihlasla yapılan her ne olursa olsun
karşısındakini o ihlas derecesinde etkiliyor. Belki de bu kitabı okurken bu
kadar hislerimi doruklarda yaşamam ihlasla yazılmasından ileri geliyor. Allah
hepimize her ne iş yapıyorsak ihlasla yapmayı nasip etsin.
Şimdide işinde ehil olduğunu sonuna kadar gösterdiği eserden bahsetmek istiyorum. Eserin kapak resminde mescidi haram resmedilmiş. Kitabı okurken bu kapak sayesinde kendinizi o resmin içinde bulabiliyorsunuz. Dili oldukça sade. Kitaba Hz. Peygamber’in vefatıyla giriş yapıyor yazar. Daha sonra yılları film şeridi gibi başa sarıyor ve Hz. Ebubekir’in doğduğu yer olan Mekke’nin ortamından bahsediliyor. Ve Hz. Ebubekir’in doğumuyla başlayan hayat hikayesi vefat edene kadar anlatılıyor.
Hz.
Ebubekir’in cahiliye döneminde ki ismi Abdul Kabe'dir. Müslüman olduktan sonra Peygamber
Efendimiz ismini değiştirmiş ve Abdullah koymuştur. Ebubekir ise onun
künyesidir. Fil Vakasından üç yıl kadar sonra Mekke’de doğmuştur.
Peygamberimizden 2-3 yaş küçüktür. Teym kabilesinden olan Hz. Ebubekir’in
soyuna bakıldığında peygamberimizle nesebleri birleşir. Hz. Aişe validemizin
babasıdır. Peygamberimiz, Hz. Ebubekir’e servetini Allah yolunda harcayıp eski
kıyafetler giydiği için zül hilal, çok şefkatli ve merhametli olduğu
için evvah, lakabını vermiştir. En meşhur lakabı ise, başta miraç olmak
üzere bütün gaybla ilgili haberleri tereddütsüz kabul ettiği için sıddîk’tır.
Anlamı çok samimi, çok sadık’tır.
“Hz.
Peygamber: Ey Ebubekir! Sen bize lazımsın. Bilmez misin ki sen benim gören
gözüm, işiten kulağımsın.”
Sevgi ispat
ister. Sadece seviyorum diyerek sevilmez, sevgi fedakârlık, sadakat ve sabır
ister. Canan uğruna candan geçebilmeyi ister, hepsinin vücut bulmuş halidir Hz.
Ebubekir. Bize nasıl sevilir onu gösterir her haliyle.
“Hz.
Ömer: Ey Ebubekir! Allah sana merhamet etsin! Geride kalanlara erişilmesi ne
kadarda zor bir hayat bıraktın.”
Hz.
Ebubekir, bizlere nasıl dost olmamız gerektiğini öğretir her haliyle, ben bu
kitabı okurken çok fazla dönüp kendime baktım nasıl bir dostum diye düşündüm. Gerçekten dost olmayı bilmediğimi fark ettim. Dostluk yolunda fedakâr,
vefakâr ve sabırlı olmadığımı gördüm. Aslında herkesin muhasebesinin bir konusu
da bu olmalı, ben nasıl bir dostum? Gerçekten
dostum için her şeyi yapabilir miyim? Ne kadar vefalıyım? Dostumun
sıkıntılarında ona yoldaş olabildim mi?... Hz. Ebubekir’den alacak çok dersimiz
var. Bir tek dostluğundan değil merhametinden de cömertliğinden de öğreneceklerimiz
çok.
Yorumlar
Yorum Gönder