OBLOMOV
OBLOMOV
Yazar: İvan
Aleksandroviç GONÇAROV
Çevirenler:
Sabahattin EYÜBOĞLU- Erol GÜNEY
Yayınevi:
Türkiye İş Bankası
Sayfa
Sayısı: 619
Değerlendirme:
7/10
Bu yazımda,
Hasan Ali Yücel klasikler serisinden bir başyapıt olan “Oblomov” dan
bahsedeceğim. Kitapla ilgili bir şey söylemeden önce önsözde geçen şu cümleyi
aktarmak istiyorum: “Önemli olan Oblomov değil Oblomovluktur.” Bu kavram bir
kişiye değil de bir duruma verilen isim haline gelmiştir. Bu sıfatı ortaya
çıkaran baş karakterimizden bahsetmeden önce yazara ve kitabın çıktığı
dönemdeki Rusya’nın genel durumundan bahsetmek istiyorum. Çünkü kitap 19.yy
Rusya toplumuna ayna tutuyor.
Yazarımız İvan Gonçarov 1812 yılında Ulyanovsk
şehrinde doğmuştur. Babası zengin bir tahıl tüccarı olan yazarın ailesi soylu
sınıfındandır. Moskova Üniversitesinden mezun olan Gonçarov 30 yıl devlet
memurluğu yapmıştır. İlk romanı “Alelade bir hikaye” 1847 yılında
yayınlanmıştır. İkinci ve en meşhur romanı olan “Oblomov” 1859'da
yayınlanmıştır. Hiç evlenmeyen yazarımız 1890 yılında felç geçirmiş, bir sene
sonra zatürreye yakalanmış ve 1891'de Sankt Petersburg'da hayatını
kaybetmiştir. Her eser yazarının izlerini okuyucuya taşır. Bu bağlamda Oblomov’un
ışığında Gonçarova bakacak olursam yazarın, kitap içerisindeki ayrıntılarla ve
betimlemelerin çokluğuyla görsel zekaya sahip olduğunu düşünüyorum.
Betimlemeler okuyucuların hayal dünyasını genişletse de bu kitaptaki
ayrıntıların çokluğu kitabı okurken sıkılmama sebep oldu.
19.yy
Rusyasına bakıldığında, geleneksel toplum yapısından modern toplum yapısına
geçildiği görülür. Böyle bir dönemde değerler sisteminin çökmüş olması ve
değişikliğe uğraması toplumda umutsuzluk, hayatı anlamlandırma ve anlam arayışı
oluşturmuştur. Hayalci ve pragmatizm uçurumunu kendinde ve çevresinde gören
yazar bu durumu romanlarında işlemiştir ve en güzel örneği de Oblomovdur.
“Birinin iyi yanlarından zevk alıp kötü yanlarına kızmamak için büyük bir yaşama deneyi, akıl olgunluğu ve insan sevgisi gereklidir.”
“İnsan ne
için yaşadığını bilmezse günü gününe yaşamakla kalıyor. Günün geçmesini,
gecenin gelmesini beklemekten başka zevki olmuyor.”
Oblomovluk kavramını ortaya çıkaran baş kahramanımızdan bahsetmek istiyorum. İlya İlyiç Oblomov, zengin bir ailenin el bebek gül bebek yetiştirilen tek çocuğu. Zeki, çok düşünen ama hiç harekete geçmeyen, tembelliği ile ün salmış bir karakter. Yaşamayı bile yük gören, birçok kişiye göre iyi halde yaşayıp “Ne zaman yaşayacağım ben?” sorusunu soran tezatlıklar soylusu. Aslında bakılırsa hepimiz fark etmeden Oblomovluk yapıyoruz. Elimizdekilerin kıymetini bilmeyerek çok da iyi yaşayamadığımızı düşünüyoruz. Elimizde olan güzelliklerin farkına varamadığımız için elde edemediklerimize üzülüyoruz. Önemli olan bu halden çıkıp farkındalığımızı arttırmak.
“Ancak
dürüst olmayan insanlar kendilerinden istenen şeyi yapmamak için istenmeyen ve
yapılmayacak fedakarlıktan söz ederler.”
Oblomov, kendini tüketen üşengeçliği yüzünden
defalarca dolandırılmış, sevdiği kız ile üşengeçliği yüzünden evlenememiş. Tek
gayesi hareketsiz olmak ve geçirdiği tüm günleri aynı hareketsizlik ve
durağanlıkla geçirmek. Her işin eninde sonunda yapılacağını söylesede erteler
durur ve o iş hiç yapılmaz hale gelir. Ben Oblomov'un tevekkülüne hayran kaldım.
Her şey olacağına varır, hiçbir şey için endişelenmeye gerek yok diye
düşünmesini kendime örnek aldım. Tabii ki benim örnek aldığım tevekkülün içi
boş değil, tedbiri alıp tevekkül etmek arzu ettiğim.
Sözün özüne
gelirsek kahramanımız tembellik şehrinin kralı. Ben kitabı okumaya başladığımda
biraz sıkılarak okumuştum ancak şahsına münhasır Oblomov'un hallerini okuyunca
sıkıntı hali yerini meraka bıraktı, tüm kitap boyunca acaba üşengeçliği
bırakacak mı? ümidiyle okudum. Eğer kitapların içine girebilme şansımız olsaydı
kesinlikle gidip ona “Sayfalardır yatağındasın artık kalkar mısın?” derdim.
Umarım sizde kitabı beğenirsiniz ve oblomovluk yapmadan en yakın zamanda
okursunuz. Hoşça kalın…
Yorumlar
Yorum Gönder