İVAN İLYİÇ'İN ÖLÜMÜ
İVAN
İLYİÇ’İN ÖLÜMÜ
Yazarı: L.N.
TOLSTOY
Rusça
Aslından Çeviren: Mazlum BEYHAN
Yayınevi:
Türkiye İş Bankası
Sayfa
Sayısı: 83
Değerlendirme:
8/10
Bu yazımda
bir oturuşta biten kısa ama etkileyici, ruha dokunan, farkındalık oluşturan bir
kitaptan “İvan İlyiç’in Ölümü”nden bahsedeceğim. Etkileyici kitabımızdan
önce yazarımızdan bahsetmek istiyorum.
Rus yazar
Lev Nikolayeviç Tolstoy 1828 yılında Moskova da dünyaya geldi. Anne ve babasını
küçük yaşta kaybeden yazarımız halalarıyla birlikte yaşadı. Hukuk eğitimini
yarıda bıraktı ve yaşadığı çiftliğe geri döndü. Daha sonra Rus ordusunda
Astsubay olarak görev yaptı. Savaştan sonra Petersburg’a gitti ve yazarlığa başladı.
Karşı çiftlikte hikaye yazan Sonya ile tanışan yazarımız bir hafta içerisinde
evlendi. Bu evlilikten 13 çocukları oldu. Tolstoy’un en önemli eseri Savaş ve
Barış’tır. Yayınevlerinin isteği sonucunda Anna Kareninayı yazmıştır. Daha
sonra çıkardığı eserlerle eleştirilere maruz kalan Tolstoy bunalıma girdi.
Herkesten uzaklaşmak istedi, en küçük kızı ve doktoruyla güneye gitmek için
yola çıkan yazarımız yolda iken 20 Kasım 1910 yılında zatürreden vefat etti.
“Aslında
her şey, gerçekte o kadar zengin olmadıkları halde zenginlere benzemek isteyen,
bu yüzden de ancak birbirlerine benzeyebilen insanlarınki gibiydi.”
Kitabımız
İvan İlyiç’in hayatını, hastalığını ve ölümünü konu alıyor. Yazar, hasta olan ve
ölüme adım adım giden bir kişinin psikolojisini akıcı bir dille aktarmış.
Bunula birlikte okuyucuya, hasta bir bireyle karşılaşınca ona karşı ilgi,
sevgi, merhamet içerisinde olmak gerektiğini de çok güzel bir şekilde empoze
ediyor.
“Tepeye
tırmandığımı zannederken aslında bayır aşağı koşmak. Tam böyleydi durum.
İnsanların gözünde giderek yükselirken, aynı anda hayat da benden o kadar
eksiliyor, ayaklarımın altında çekilip gidiyordu.”
Bu cümle
hepimiz için yazılmış bir cümle gibi. Herkes bulunduğu işin, ortamın, durumun
en iyisine ulaşmak ister. Bir kul onu yaratana karşı en kâmil mertebede olmak
ister. Onu tam manasıyla tanımak ve layıkıyla ona ibadet edebilmeyi arzular. Bu
cümleleri yazarken Sadi Şirazi’nin şu sözleri hatırıma geldi: “Sen ki her
türlü hayalden, kıyastan, zandan ve dahi söylenenden, okuduklarımızdan ve
duyduklarımızdan yücesin… İşte toplantı bitti, ömür sona erdi, biz ise hala
seni vasfetmenin başlangıcındayız.” Sevdiğimizi bu dünyadan uğurlarken
aslında onun için yolun en sonunun; yeni hayatının en başı olduğunu düşünemiyoruz.
Bunu düşünemememiz kaybettiğimiz kişiye olan sevgimizden ileri geliyor.
Kitabı
okuyunca biraz kızıp sinirlenebilirsiniz veya İvan İlyiç adına üzülebilirsiniz
eğer üzülürseniz ona en vefalı kişi siz olursunuz, çünkü İvan İlyiç’in ailesinin,
dostlarının, arkadaşlarının ortak düşüncesi “Ölen ben değilsem gerisi önemli
değil” duyarsızlığı ve İlyiç’in ölümüne bırak üzülmeyi; aksine onun boşalttığı mevkiye
gelebilmek için ölümünü bekleyen arkadaşlarının varlığı, günler önce planladığı
oyunun cenaze nedeniyle ertelenmesinden korkan dostlarının olması, hasta yatan kocasını
görünce keyfi kaçan eşinin artık keyfini kaçıracak birinin olmaması ve tüm
bunların cenazede düşünülmesi sizde duygu fırtınasına sebep olabilir.
“Ya
gerçekten yaşamam gerektiği gibi yaşamadıysam, bilinçli seçtiğim yaşamım
yanlışsa.”
Ben kitabı bitirdiğimde, aklımda bu söz trafik levhası gibi yandı söndü günlerce. İvan İlyiç’e karşı rahatlıkla kurduğum empatiyle ölmeden önce düşünmem gerektiğini ve gerçekten yaşamayı istediğim hayatı seçmem gerektiğini yerleştirdim zihnimin en üst kısmına. Rahmetli dedeciğime “Gençlere ne tavsiye edersin?” diye sormuştum vefatından 3 ay önce. O da bana “Sevdiğiniz işi yapın” demişti. Dedemi kaybedince ve bu kitabı okuyunca anladım yaşadığım hayatı, bulunduğum ortamı seviyorsam gerçekten doğru bir hayatı seçmişim. Benim kitaptan çıkarımım bunlar oldu. Umarım siz de en kısa zamanda kitabı okur ve beğenirsiniz ve seçtiğiniz hayatı kendi pencerenizden değerlendirirsiniz.
Hoşça Kalın…
Yorumlar
Yorum Gönder