MALAMANDER

 

                        MALAMANDER

 

Yazar: Thomas TAYLOR

Yayınevi: Genç Timaş

Sayfa Sayısı: 320

Değerlendirme: 10/10

 

Bu yazımda size MUH-TE-ŞEM bir kitaptan, okurken yazarın hayal gücüne hayran kaldığım bir kitaptan “Malamander” den bahsedeceğim. Her zaman hayal kurmayı ve hayal gücümün geniş olduğunu söylerdim ancak bu gibi fantastik kitapları okuyunca pekte alışılmışın dışında bir hayal gücümün olmadığını fark ettim. Harry Potter, Yüzüklerin efendisi, Hobbit ve Malamander gibi kitapları okuyunca hayal gücünün de ustaları olduğunu gördüm. Şimdi sizlere Malamander’i yazan hayal ustasından bahsetmek istiyorum:

 

Thomas Taylor, 1973 yılında İngiltere’nin Virginia şehrinde doğdu ve Galler’de büyüdü. 1991 yılında Norwich Sanat Okuluna başlayan yazarımız Anglia Üniversitesinde illüstrasyon alanında uzmanlaştı ve 1995 yılında mezun oldu. Taylor’ın ilk illüstrasyon işi Harry Potter ve Felsefe Taşıdır. Bu ilk işinden sonra birçok kitaba çizim yapmıştır. Yazarımız, hâlen çocuk kitapları için illüstrasyon yapmaya devam etmektedir.




 “İmkansızın gerçekleşebileceği bir yer varsa, o da tuhaf deniz kasabası.”

 

Büyük Nautilus otelinin kayıp eşya sorumlusu Herbert limon bir akşam sobasının yanında otururken birden penceresi aralanıyor ve içeri bir kız giriyor. Eli kancalı bir adamın onu takip ettiğini bu yüzden saklanması gerektiğini söylüyor. Violet Parma’nın odaya girmesiyle Herbert’ın hayatı değişiyor ve macera başlıyor.

 

“Bir şeylerin kalıcı olarak yitip gitmesinden nefret ediyorum.”

 

12 yıl önce aynı otelde kaybolan anne babasını arayan Violet, kaybolanları bulmada usta olan Herbert’ı kendine yardımcı olarak alıyor. Aynı zamanda yarı deniz yarı insan olan efsanevi canavarı da araştıran iki arkadaşın başına gelmeyen kalmıyor.

 

“Bir şeyi bulamamak onun var olmadığını kanıtlamaz.”

 

Kitap benim için tek kelimeyle harikaydı. Hızlı ve heyecanlı ilerleyen konusuyla kendini okutturan kitabı okumaya doyamadım. İçerisinde ki kelimelerin kullanışı çocuk kitabı olması dolayısıyla güzeli gösteriyordu. En hoşuma giden örnek ise kitapta ki şu tabirdi: “Sobamın penceresine baktım ve ilk koyduğum odun parçasının keyifle yandığını gördüm.” Önceleri ben yanan bir odun gördüğümde ateşin yakma özelliğinden dolayı odunun acı içerisinde yanıp kül olduğunu düşünürdüm. Bu satırdan sonra bakış açım değişti, artık yanan bir odun gördüğümde odunun kendisinin üşüdüğünü bu yüzden yanarken ısınarak bundan keyif aldığını düşünüyorum.

 

“Görmek ille de anlamak değildi.”

 

Çocuk kitabı deyip geçmemek lazım hiç duymadığın şeyleri öğretebiliyor insana. Mesela paltonun cebine konan sıcak çakıl taşlarını daha önce duymuş muydunuz? Ben hiç duymamıştım ilk defa bu kitapta okudum ve çok beğendim, o kadar güzel bir fikir ki keşke soğuk havalarda bizimde cebimize koyabileceğimiz sobada ısınmış sıcak çakıl taşlarımız olsaydı. Aslında bu kitabı okurken o kadar çok keşke dedim ki anlatamam.

 

“Gerçek hayatta hep mutlu sonlar olmaz. Belki de sadece bunu kabullenmeyi öğrenmemiz gerekiyordur.”

 

Keşke dediğim konulardan biriside kitapların içine girebilmek. Bunu neredeyse bütün kitaplarda hayal ediyorum. Mesela tam kitabı okurken odamın bir köşesinde bir kapı belirse ve ben kapıyı açtığımda okuduğum kitaptaki mekanda olsam, dolaşsam ana karakterlerle konuşup onlarla birlikte olaylara devam etsem ve yorulduğumda vedalaşıp kapıdan dışarı çıkıp odama gelsem ne kadar güzel olurdu. Cennete gidince (inşallah) yapılacaklar listeme ekliyorum bu hayalimi. Eğer bu kitapta böyle bir fırsatım olsaydı; kapıyı açtığımda soğuk, tuzlu bir deniz havası yüzüme çarpardı. Tuhaf deniz kasabasında olurdum sahilde Bayan Fosil’e yardım ederdim. Sahilden otelin üzerine bakar ay kamerasını görmeye çalışırdım. Dr. Deryadeniz ile birlikte kitap dispanserine giderdim. Herbert ve Violetle birlikte Martık’ın yerinde patates kızartması yerdim. Malamander’den korktuğumu belli etmeden soğuk deniz havasının beni çarptığını söyleyerek odama geri dönerdim.

 

“Bir kitabın neyden bahsettiğini öğrenmenin en iyi yolu onu okumaktır.”

 

Ben kitabı okumaktan çok mutluluk duydum. Aramızda kalsın bazı bölümlerde biraz ürktüm. Okumayı en zevkli kılan ise kitapla birlikte gelen haritaydı. Harita Tuhaf Deniz Kasabasını gösteren bir harita, kahramanların gittikleri mekanları haritadan bakarak görebiliyorsunuz. Kitabı okurken yanımda hep haritasını açarak okudum bu bana Harry Potterda ki Çapulcu haritasını hatırlattı, bende kahramanların ayak izlerini haritada görür gibi oldum. Kitabın bittiğine çok üzüldüm ancak devam kitabının olması üzüntümün kısa sürmesini sağladı. Hiç yormayan akıcı dili ve maceralı konularıyla kitabın nasıl bittiğini anlamayacaksınız. Umarım siz de hayal gücünüze ziyafet çektirecek bu kitabı hemencecik alır ve okursunuz.

İkinci kitapta görüşmek üzere hoşça kalın…

 

  

 

 

 

 

 

Yorumlar

Popüler Yayınlar