MARTIN EDEN
MARTIN EDEN
Yazar: Jack
LONDON
Yayınevi: İş
Bankası
Sayfa
Sayısı: 517
Değerlendirme:
9/10
Hoş
geldiniz, bu yazımda ne yazacağımı, nasıl anlatacağımı bilemediğim, her açıdan
çok şey öğrendiğim, kitabı bitirdiğimde ben ne okudum? dediğim, okumakta çok
geç kalmışım diye düşündüğüm bir kitaptan “Martin Eden” dan
bahsedeceğim. Yazarın kendi hayatından kesitler sunduğu kitabın tahlilinden
önce yazarın kendisinden bahsetmek istiyorum.
Asıl adı
John Griffith Chaney olan Jack London 1876’da San Francisco’da doğdu. 14
yaşında okulu bırakarak serüven dolu bir hayata başladı. Bir tekneyle San
Francisco Körfezi’nde dolaştı, kaçak istiridye avladı ve Japonya’ya gitti. Daha
sonra öğrenimini tamamladı. İlk eseri Kurdun Oğlu yazarın geniş bir okur
kitlesine ulaşmasını sağladı. Kalıcı ün sağlayan eseri Vahşetin Çağrısı 1903
yılında basıldı. Birçok eseri bulunan London 22 Kasım 1916’da hayatını kaybetti.
Kitap,
kavgada yardım ettiği arkadaşının evine davet edilen Martin’in arkadaşının kız
kardeşi Ruth’a aşık olmasıyla başlıyor. Denizci olan Martin, kendinden zengin
ve üst sınıfta olan Ruth için kendini geliştirmeye okumaya ve yazmaya başlıyor.
Para kazanmak için denizlere açılmak yerine yazarak para kazanmak isteyen
martinin yazıları sürekli reddediliyor. Kitap boyu Martin’in hiç bitmeyen sabrına
ve uğraşlarına tanık oluyorsunuz.
“Kendi
küçük hayatlarını dar kafalı küçük formüllere göre yaşayanları, bir araya
toplaşmış sürüler dışında var olmayan varlıkları, yaşamlarını başkalarının
düşüncelerine göre kalıplara sokanları, kölesi oldukları çocuksu kurallar
nedeniyle gerçekten yaşamayı ve birey olmayı beceremeyenleri düşününce bir iki
kez acı kahkahalara boğuldu.”
Yazar,
kitabın genelinde sınıfsal eşitsizlik, burjuva ve kapitalizm eleştirisi yapıyor.
Başlarda Martin burjuva sınıfını gözünde çok büyütse de onlardan daha bilgili
ve daha iyi duruma geldikçe aslında burjuva sınıfını barındıran insanların
kültür medeniyetle alakalı olmadıklarını yapmacık bir kültür çokça ün ve şöhret
düşkünü olan insanlar olduğunu anlıyor.
“Eğer bir
şeyi sevmediysem sevmedim demektir, o kadar. Şu güneşin altındaki hiçbir sebep
sadece türdeşlerim çoğunluk olarak onu beğeniyor veya beğenilmesi gerektiğine
inanıyor diye o beğeniyi benim de takdir etmemi gerektirmez. Hoşlandığım ya da
hoşlanmadığım şeylerde modayı takip edecek değilim.”
Kitapta en
sevmediğim karakter Martin’in sevgilisi Ruth’du. Çünkü kafasında kurduğu bir
kişi vardı; değişime açık ve önerilerini can kulağıyla dinleyen Martin’in
duygularını suiistimal ederek onu sürekli küçük düşürüyor ve kafasında ki kişi
olmaya zorluyordu. Tabii Martin aşkın gözü kördür sözünün yaşayan hali olduğu
için sevgilisinin onu değiştirmek ve kafasındaki kişi yapmak istediğinden
haberi yoktu.
Ruth ona
düşüncelerinde çok radikal olduğunu söylüyordu. Ancak ben öyle olduğunu
düşünmüyorum aslında Martin sürekli değişip bulunduğu en alt sınıftan kurtulmak
isteyen arayan ve araştıran bir karakterdi asıl radikal olan Ruth’un kendisiydi
çünkü burjuva yaşantısıyla ve değişime kapalı olmasıyla radikal düşüncenin
kendisinde olduğunu göstermiş oluyordu.
“Senin de
fikirlerin, tıpkı giysilerin gibi başkaları tarafından üretilmiş.”
Kitabın bana
öğrettiği en önemli şey eğer istersek her şeyi başarabiliriz. Kitabı okurken
Martin’in hiç vazgeçmemesi hiç bıkmaması beni çok imrendirdi. Öğrenme sevdası,
yazma gayreti ve okuma aşkı için dua etmeme vesile oldu. Martin yayınevine
yazılarını yolladıkça bu sefer olacak dedim durdum geri gelen yazılarla ben
üzüldüm. Bir yerde artık yoruldum ancak Martin’in yorulmak şöyle dursun hemen
başka konular üzerine yazmaya başlaması şu zamana kadar istediğim şeylerde bu
kadar gayretli miyim sorusunu kendime sordurdu. Beni üzen şeylerden birisi de
yazarlık mesleğinin gerçekten bir meslek olarak kabul edilmemesi, asıl para
getiren bir mesleğin yanında ekstra bir iş olarak görülmesi. Bence bu yazarlık
mesleğiyle alakalı değil toplumun, yazan kişiye olan güveniyle alakalı yazarın
yazdıklarının bir değer ifade etmeyecek olmasına ve para getirmeyecek olmasına
olan inançla alakalı bunu kitapta çok fazla görüyoruz. Yazar olmak isteyen
Martin ve ona iş bulması gerektiğini söyleyen sevgilisi, ablası tanıdıkları.
“Başarı,
keyif aldığın şeyi yapmak değil onu yaparken haz duymaktır.”
Kitabı
okurken Martin’in yazılarının kabul edildiği ve artık ünlü bir yazar olduğu
kısma gelince aklıma Mevlana’nın şu sözü geldi. “Aradığın seni arayandır.”
Martin kitap boyunca bunu gösterdi gerçekten neyi arıyorsan oda seni arıyor
önemli olan şey zaman, hiç vazgeçmeden isteyince zamanı gelince istediğine
kavuşuyorsun tıpkı Martin’in yazar olup para kazanmaya başlaması gibi.
Yazısının kabul edildiği o an odamdan kitaba açılan o kapının olmasını o kadar
çok istedim ki eğer o kapı olsaydı direkt Martin’in yanına gider tebrik ederdim
mutluluğumu paylaşırdım öyle hemen geride dönmezdim, uzun uzadıya bir muhabbet
eder, yazılarını okur ona Ruth için üzülmemesini Allah’ın onu büyük bir dert ve
sıkıntıdan kurtardığını ve o kızdan kurtulduğu için sadaka vermesi gerektiğini
söyler eve geri dönerdim. Ama gerçekten Martin Eden’ın arkadaşım olmasını
isterdim.
“En
yorulmuş nehir bile dinlenmez
Denize
ulaşmadan salimen.”
Kitabın sonu
beni oldukça üzdü. Çünkü kitaplarının basıldığı ünlendiği anda hiçbir şeyden
zevk almaması çok üzücüydü. Aslında martin için para Ruth’a giden bir yol, bir
araçtı, Ruth gidince paranın da kitaplarında değeri kalmadı; amacını kaybedince
araçlar önemini yitirdi. Gerçeklerin çok iyi yansıtıldığı son bölüm günümüz insanını
anlatıyor gibiydi. Yazar olmaya çalışırken, açlıktan kıvranırken onun yanında
olmayan insanlar şöhret kazanınca yanında belirdiler. Martin’in yaşama
sevincini alan şey onu o olduğu için sevmemeleriydi onu parası ünü için
sevmeleriydi. Son kısım benim okumakta zorlandığım kısımdı kitabın başında hiç böyle
bir son hayal etmemiştim. Keşke odamdaki kapıdan geçip sonunu
değiştirebilseydim.
Nasıl bir
son olduğunu söylemeyeceğim çünkü çok ama çok beğendiğim bu kitabı umarım siz
de alır okursunuz ve kitabın benim anlattıklarımdan daha güzel olduğunu
görürsünüz ve sonunu kendiniz okursunuz. Benden söylemesi bu kitabı okumakta
gecikmeyin.
Hoşça kalın…
Yorumlar
Yorum Gönder