YÜZYILLIK YALNIZLIK

 

               YÜZYILLIK YALNIZLIK

 

Yazar: Gabrıel Garcıa MARQUEZ

Yayınevi: Can

Sayfa Sayısı: 461

Değerlendirme: 4/10

 

Hoş Geldiniz, bu yazımda sizlere 1982’de Nobel ödülü almış, büyülü gerçeklik akımına dahil olmuş, yazarın kitap üzerine on beş ila on altı yıl düşünüp iki yılda yazdığı ve kitapta gerçekliğe dayanmayan tek bir cümle bulamazsınız dediği ve birçok gerçek olaya ev sahipliği yapmış bir kitaptan “Yüzyıllık Yalnızlık” tan bahsedeceğim. Kitabın tahlili ve yorumundan önce akıl ve düşünce yapısını bir türlü anlayamadığım yazarımızdan bahsetmek istiyorum.

Gabriel Garcia Marquez 1928’de Kolombiya’da doğmuştur. Hukuk ve gazetecilik öğrenimini yarıda bırakan yazarımız 1940’lardan başlayarak uzun yıllar gazetecilik yapmıştır. Birçok eseri bulunan yazarın en tanınmış eseri Yüzyıllık Yalnızlıktır. Marquez 2014 yılında Meksika’da seksen yedi yaşında vefat etmiştir.

 


“Ummadığımız bir anda, ummadığımız bir durum bizi alıp yıllar öncesine götürüp varlığını bile unuttuğumuz olaylar, zihnimizin karanlık dehlizlerinden birdenbire gün ışığına çıkarıveriyor.”

 

Kitap, Macondo adlı bir köyde, değişime kapalı bir toplumdaki Buendia ailesinden bahsediyor. Ne yapacağını bilmeyen, kendini mucit sanıp elle tutulur bir şey yapamayan bir baba ve istemese de icatları için ona altınlarını veren bir annenin çocuklarını ve soylarını anlatıyor. Ortaya işe yarar bir şey koyamayan babanın bu hastalığı yüzyıl boyunca soyundan gelen herkese bulaşıyor. Ne yaptıklarını bilmeyen oğulları onların oğullarının oğulları hepsi aynı durumdalar. Kitabı okurken hayata bir anlam katmadan Zevküsefa içinde geçen ömürlerine tanık oluyorsunuz.

 

“İnsanların oturduğu toprakların altında ölüleri yoksa, o adam o toprağın insanı değildir.”

 

Yazar kitapta genel olarak olayları vermiş ancak karakterler arasındaki konuşmaları, neler olup bittiğini okurun hayal gücüne bırakmış. Kitapta, günlük işleriyle ilgilenirken birden cennete uçan, başında kelebeklerle gezen, evin babasını yaz kış bir ağaca bağlı halde bırakan çok garip ve farklı karakterler var. Kitap, belli bir tarih ve kesin bilgiler vermese de gerçekte yaşanmış muz işçilerinin katliamına da değinmiş. Bu katliamdan kısaca bahsedecek olursam 1928 yılında Kolombiya’da muz fabrikasındaki işçiler fazla mesai saatleri ve iş kazaları için yeterli önlemlerin alınmaması sebebiyle grev yapmış ancak bir değişiklik olmadığı gibi hepsi katliama uğramış.

 

“Yüreğini kolla, ölmeden çürüyorsun”

 

1982 Nobel ödülü aldığı için bu kitaptan beklentim çok büyüktü. Daha ağır bir olay ve dil beklerken kitabın baş kısımlarında akıcı bir dil görmek beni sevindirse de kitabın ortalarına ve sonlarına geldiğimde tekrar eden isimler ve olay örgüsü kitabı benim için okunmaz hale getirdi. Kitapları yarıda bırakmayı sevmediğim için sayfaları saya saya kitabı bitirdim. En başından beri kitabın ne anlatmaya çalıştığını düşünüp durdum. Bana göre kitaplar okuyucuya bir şeyler katmalı, bir şeyler öğretmeli ya da hissettirmeli. Kitapta yalnızlık hissini hissettiğim tek yer son altı sayfa, onun dışında ki kısımlarda yalnızlık değil de yalnızlıktan gözü dönen insanların karmaşık ilişkilerine tanık oldum.

 

“Sezgisiyle daha iyi ayırt edebileceği şeyleri gözleriyle görmeye çalışarak yanlışlara düşmeye başladı.”

 

Bu kitap bana sabretmeyi öğretti. Sevmediğim bir şeye de sabredebileceğimi gösterdi. Sabırla bu kitabı bitirdim. Şimdi iyi ki okumuşum diyorum çünkü okumasaydım aklımda kalır hep merak ederdim diye düşünüyorum. Kitapta en sevdiğim karakter birinci Ursula, neden birinci diyorum çünkü ondan sonra bir sürü Ursula var. Ursula bana yalnızlığı hissettiren tek karakterdi, görgü kurallarını bilen nasıl davranacağını bilen doğru davranan tek karakterdi. Kitabın bir satırında savaşların başlayıp bitmesi, olayların bu kadar hızlı aktarılması bana, yüzyılı anlatabilmek için zorlama olmuş hissini verdi.

 

“Sadeliğin üstünlüğünü, ayrıcalığını anlayabilmesi için otuz iki savaş çıkarması, ölümle bütün anlaşmasını bozmasını, ün denilen pisliğe bir domuz gibi bulanması ve tam kırk yıl yitirmesi gerekmişti.”

 

Ben kitabı beğenmedim ancak beğenmediğim kitapların var olması beğendiğim kitapların kıymetini daha da arttıracağı için sessiz kalmayı tercih ediyorum. Siz de aklınızda kalmasın ne anlatıyormuş bir göreyim derseniz okuyabilirsiniz çünkü kitabın beğenmeyenler kadar beğenenleri de oldukça fazla. Seçim sizin.

Hoşça kalın…

Yorumlar

Popüler Yayınlar