EFSUNCU BABA

 

                         EFSUNCU BABA

 

Yazar: Hüseyin Rahmi GÜRPINAR

Yayınevi: İş bankası

Sayfa sayısı: 78

Değerlendirme: 9/10

 

Hoş geldiniz, bu yazımda sizlere çok eğlenceli, okuması çok zevkli, güldürürken gerçekleri göz önüne seren, boş hurafeleri, efsuncuları, batıl inançları hakkıyla eleştiren ama okurken açıkça eleştirdiği anlaşılmayan muhteşem bir zekâ ürünü olan bir kitaptan “Efsuncu Baba” dan bahsedeceğim. Kitap tahlili ve yorumuna geçmeden önce ustalığını her eserinde gösteren yazarımızdan bahsetmek istiyorum.

 Hüseyin Rahmi Gürpınar 17 Ağustos 1864 tarihinde İstanbul’da doğdu. Üç yaşındayken annesi ölen Gürpınar, Girit’te babasıyla yaşamaya başladı. Babasının yeniden evlenmesi üzerine İstanbul’da Anneannesiyle birlikte yaşamaya başladı. Tarihçi Abdurrahman Şeref Bey’in himayesiyle Mekteb-i Mülkiye’ye girdi. İki sene sonra ağır bir hastalık geçiren yazarımız buradaki öğrenimini yarıda bıraktı. Bir süre Adliye Nezareti Ceza Kalemi’nde memur, Ticaret Mahkemesi’nde Azâ Mülazımı olarak çalışan yazarımız daha sonra hayatını kalemiyle kazanmaya başladı. Çeşitli gazetelerde yazarlık yapan Gürpınar, bir dönem milletvekilliği yapmış son otuz yılını Heybeliada’daki köşkünde geçirmiş 8 Mart 1944 yılında hayatını kaybetmiştir.



“Hakikatin büyüklüğünü tanıyıp da onunla dost olamayanlar, o kılığa bürünmüş yalanlarla oyalanırlar.”

 

Ebulfazl Enveri Efendi namı diğer Efsuncu Baba hurafelerle büyümüş sihir, büyü ve tılsımlarla uğraşan bir zattır. Babasından kalan bir kitap hayatını değiştirir. Kitapta İstanbul’daki tüm definelerin yeri vardır. Efsuncu baba hazinelerdeki tılsımı çözmek için Binbirdirek sarnıcına gider ve orada iki Ermeni gençle tanışır. Efsuncu babaya göre Agop ve Kirkor adındaki Ermeni gençler Allah tarafından kendisine yardım için gönderilen iki melektir. İşte hikâye Agop ve Kirkor’un Efsuncu Babaya yardım etmesiyle başlar.  

 

“Hemen her yerde ve hele ilim ve irfanın zayıf bulunduğu memleketlerde hile, aldatmacayla daha çok iş görür.”

 

Kitabı okumak çok eğlenceliydi. Agop ve Kirkor’un Efsuncu Babaya ayak uydurması oldukça komikti. Melek rolünü yapmaya çalışmaları çok komikti, beni hem şaşırtan hem en çok güldüren paragraf şu paragraftı:

“Kirkor- Biz göğün en üstünde otururuz. Gayet havadar. Bütün dünya ayak altında tabak gibi görünoor.

Enveri- Şimdi kâfirler göklere ve Allah’a dair sırları keşf için uçaklarla ta oralara çıkıyorlar.

Agop- He evet geçenlerde bir İngiliz uçağı yanımacak geldi. İçinde iki subay oturuyordu. Benden cennetin yolunu sordular. Bilirsin söylemek için bize izin yoktur. Anlaşıloor ki orası da hep İngiliz memleketidir deyi ortasına baryak dikecekler. Bir tekme vurduysam denizin dibinecek gittiler.”

En acı tarafı da Efsuncu Babanın Ermeni gençlerin uydurduğu bu söylemlere inanıyor olması. Bu paragrafla anlaşılıyor ki en önemli şey; bilgiyi akıl ve mantık süzgecinden geçirmek ve öyle kabul etmek. Sanırım kimse Efsuncu Babaya böyle bir süzgecin varlığından bahsetmemiş. Bence bu paragrafın komik ve şaşırtıcı olmasının yanı sıra yazarın ustalığını gösterdiği paragraf da burası çünkü paragrafta döneme ait birçok bilgi elde edinilebiliyor. İngilizlerin cennete bile bayrak dikmek istemesinden uçağın işlevinin bilinmemesine kadar dönemin insanlarının akıl yapısını ortaya koyuyor.

 

“Her insanı, hatta her toplumu hoşlandığı yemle avlarlar.”

 

“Yalnız sahnenin dekorları değişti. Tarzlar başkalaştı. İnsanın mayası hep o maya… Kötüler daha kurnazlaştı. Birbirine zarar verme ilerledi. Fenalık büyüdü.”

 

Kitap, bulunduğu toplumun zekâ seviyesini ve neye nasıl inandıklarını göz önüne sermiş. Yıllar geçse de toplumumuzda bu tarz düşünceler bazı kimseler tarafından hala benimseniyor. En kötüsü de dinde yeri olmayan şeylere inananlar var diye, dini suiistimal eden kişilerinde olması ve cahil insanları kullanıyor olması ne yazık ki cahil insanların da kullanıldıklarından haberdar olmaması. Din insanları etkileyen en önemli şey ancak her birey eğer dinin ne olduğunu okuyup öğrenmezse her sunulanı doğru kabul edebilir. Aynı Efsuncu Baba gibi.

 

“Henüz çoğumuz hayatın özünü anlayamayarak havada saadet, kuyu dibinde cennet arayan, birbirimizden keramet bekleyen, boş şeylere kapılan, vaatlere aldanan saf kimseleriz.”

  

Kitabı çok beğendim. Dili ilk başlarda garip gelse de birkaç sayfa sonra alıştım. Hikâyenin akıcılığıyla bir çırpıda bitirebileceğiniz kitaplardan öyle ki kitaba ne zaman başladım ve ne zaman bitirdim anlayamadım. Bana göre bu kitabın ana fikri kemale ermemiş bilginin kişiyi hezeyana uğratabileceği.

Kitap, yazarın kendi düşünceleriyle son buluyor ve akılda hoş bir tat bırakıyor. Umarım sizde bu kitabı hemen okursunuz ve okumanın ve öğrenmenin hayattaki en önemli şey olduğunu vurgulayan bu eseri beğenirsiniz.

Hoşça kalın…

Yorumlar

Popüler Yayınlar