DRİNA KÖPRÜSÜ
DRİNA KÖPRÜSÜ
Yazar: İvo
ANDRİÇ
Yayınevi:
İletişim
Sayfa
sayısı: 353
Değerlendirme:
7/10
Hoş
geldiniz, bu yazımda sizlere okurken zorlandığım ama bittiğinde üzüldüğüm, bir
köprü üzerinden birçok konuya değindiği için yazarına hayran kaldığım ve bana
faniliği hissettiren bir kitaptan “Drina Köprüsü” nden bahsedeceğim.
Kitap tahlili ve yorumuna geçmeden önce Nobel almış yazarımızdan bahsetmek
istiyorum.
İvo Andriç 9
Ekim 1892 yılında Bosna-Hersek’te Travnik yakınlarındaki Dolac köyünde dünyaya
geldi. Babasını kaybeden yazarımız teyzesinin yanına Vişegrad’a taşındı.
İlköğretimini burada tamamladıktan sonra ortaöğretimini Saraybosna’da
tamamladı. 1913’te Zagreb Üniversitesi’nden Viyana Üniversitesi’ne geçiş yaptı.
Birçok eser yazan Andriç felsefe lisansını tamamladı. Daha sonra “Osmanlı Yönetimindeki
Bosna-Hersek’te Kültür Yaşamı” konulu doktora tezini verdi. 1924 yılında
Yugoslav Dışişleri Başkanlığı’nda göreve başladı. 1941 yılında Nazilerin
Yugoslavya’yı işgal etmesiyle başlayan süreçte inzivaya çekildi ve İkinci Dünya
Savaşı yıllarını yazarak geçirdi. Bu dönemde Drina Köprüsü, Travnik Günlüğü ve
Gospodica’yı yazdı. 1961 yılında Nobel Edebiyat ödülünü kazandı. Aynı yıl
Yugoslavya’da her yıl verilen Hayat Boyu Başarı Ödülü’ne layık görüldü.
Yazarımız 1975’te Belgrad’da hayatını kaybetti.
“Biz sıradan insanlar, yalnız bir sefer ölürüz. Ama büyük adamlar iki sefer ölürler. Birinci sefer bu dünyayı bırakıp gittikleri, ikinci seferde bıraktıkları eserler yıkılıp kaybolduğu zaman.”
Kitap,
Sokullu Mehmet Paşa tarafından yaptırılan ve Mimar Sinan’ın mimarlığını yaptığı
Drina köprüsünü, onun yapılışını, şahit olduklarını ve üzerinde yaşanan
olayları anlatıyor. Köprü üzerinden Osmanlıyı ve onun çöküşünü gözler önüne
seriyor. Drina’nın şahit olduğu o kadar çok şey var ki yüzyıllar boyunca ne
salgınlar ne isyanlar ne savaşlar görüyor. Tıpkı bir insan gibi bir sürü iyi ve
güzel şeye tanık oluyor ya da kötü ve korkunç şeyler yaşıyor. Bence Drina
insanlardan daha şanssız çünkü insanların ömürleri oldukça kısa ancak köprü öyle
mi? sevinci elemi kederi yüzyıllar boyu sürüyor. İşte kitabı okurken sizde
onunla birlikte birçok olaya tanıklık ediyorsunuz.
“Birlikte
geçirilen bir felaket kadar insanları birbirine bağlayan hiçbir şey yoktur.”
Yazar
kitapta yazdığı bütün karakterleri çok ince ve güzel işlemiş. Kitaba başlarken
sadece tarih anlatacağını sanıp bitiremeyeceğim, yarım bırakacağım diye
korkmuştum ancak yazar sadece tarih anlatmamış toplumları, hangi bakış açısıyla
hayata baktıklarını, şehir içinde işleyişin nasıl olduğunu her şeyi anlatmış bu
da kitabı okunur kılmış. Kitapta en dikkatimi çeken şey ise Sırp, Hırvat,
Boşnak gibi birçok milletin barış içerisinde beraberce yaşamaları. İki farklı
dine mensup insanın birbirinin değerlerine saygı duyup dost olabilmeleri. Yazar
bu dostluğun sevgi saygı anlayışla olduğunu çok güzel aktarmış.
“İnsanlar
böyledir. Çok yükselen ve yükseklerde uçanların düşmesinden adeta tat duyarlar.
Kitabı
okurken sürekli olarak günümüzle kıyaslama yaptığımı fark ettim. O dönemde
farklı dinden insanların birbirine duyduğu saygının günümüzde olmaması oldukça
üzücü, şimdilerde insanlar saygı duymadan kendilerine saygı duyulmasını
bekliyor, doğru olanın sadece kendi ideolojisiymiş gibi davranıyorlar. Bence geçmişteki
insanları bugünden ayıran birbirlerine duydukları tahammüldü ve bu tahammül
birbirlerine saygı duymalarını sağlıyordu.
“İnsan
zaafının bu en acıklı, en feci yanı, şüphesiz ilerisini görmek yeteneğinden
yoksun oluşudur.”
Ben geçmişe
duyulan özlemin sadece günümüzde var olduğunu sanırdım ancak kitabı okudukça
anladım ki geçmişe duyulan özlem geçmişte de varmış. Yeni gelen düşünce ve
yaşayış tarzı geçmişteki insanların da eleştirdiği bir şeymiş. O zaman da yeni
olan şeyleri eleştirenler, düşüncesini inatla savunan ve değişime kapalı olan
insanlar varmış.
“Bugünkü
kuşaklar daha çok hayatla değil de, hayat üzerine görüşleriyle meşguldü. Bu
anlaşılmaz saçma bir şeydi ama böyle idi. Onun için de hayat değerini
kaybediyor… Kelimelerle harcanıp gidiyordu.”
Kitabı genel
olarak beğendim. Tarihi, kronolojik sırayla toplumun ve köprünün gözüyle anlatarak
okura farklı bir bakış açısı sunmuş. Olaylardan çok durum belirtmesi kitabı
okumayı biraz zorlaştırsa da yine de her okuyucu kendi penceresine göre bir
çıkarımda bulunuyor. Bana Drina köprüsü, dünya hayatının faniliğini, ömrün
gelip geçici olduğunu, insana geriye kalanın hayırla yad edilecek eserler
bıraktığında alacağı dualar olduğunu anladım. İleride Bosna-Hersek turu
yaparsam inşallah Drina Köprüsüne de gideceğim. Sözlerimin sonuna gelirken bana
bu kitabı hediye eden ve benim bu yazarla tanışmama vesile olan Merve Altınlı
Macic hocama teşekkürü borç bilirim. Umarım sizde size birçok şey öğretecek bu
kitabı okursunuz ve beğenirsiniz.
Hoşça kalın…
Yorumlar
Yorum Gönder