DORİAN GRAY'İN PORTRESİ

 

          DORİAN GRAY’İN PORTRESİ

 

Yazar: Oscar WILDE

Yayınevi: İş Bankası

Sayfa Sayısı: 268

Değerlendirme: 8/10

 

Hoş geldiniz, bu yazımda sizlere okurken birçok şeyi düşündüren yazarın hayata, sanata ve topluma bakış açısını gösteren, elinizden bırakmak istemeyeceğiniz kadar sürükleyici olan bir kitaptan “Dorian Gray’in Portesi” nden bahsedeceğim. Kitap tahlili ve yorumuna geçmeden önce yazdığı kitap kendi suçuna delil gösterilen ve hapse giren ve çokça eleştiri alan yazarımızdan bahsetmek istiyorum.

Oscar Wilde 1854 yılında Dublin İrlanda’da dünyaya geldi. 9 yaşına kadar evde eğitim alan Wilde daha sonra Portora Kraliyet okuluna kayıt yaptırdı. Daha sonra Oxford Üniversitesinden tam burs kazandı. Üniversiteden mezun olan Oscar Wilde Estetizm hareketine katıldı. 1879 yılında Londra’da estetik dersleri vermeye başladı. Wilde cinsel tercihleri sebebiyle ahlaksızlık suçu ile yargılandı ve iki yıl kürek hapsine mahkûm edildi. Özgürlüğüne kavuştuktan üç yıl sonra Paris’te yoksulluk içinde öldü. Ölümü hakkında birçok söylenti vardır. İlki menenjit hastalığından öldüğüdür. İkinci söylenti de bir otel odasında duvara “birimiz gitmeli” yazarak intihar ettiğidir.




“İzin verin düşüneyim. Ya da izin verin düşünmemeyi deneyeyim.”

 

Kitap, üç arkadaş olan Basil, Lord Henry ve Dorian Gray’in yaşadıklarından bahsediyor. Dorian Gray çok yakışıklı bir gençtir ressam arkadaşı Basil onun bir portresini çizer. Dorian tuvaldeki kendi resmine bayılır ve kibirle gözü döndüğü bir anda hayatını altüst edecek şu cümleleri söyler: “Ne hazin! Ben yaşlanıp çirkin ve iğrenç bir şey olacağım. Oysa bu portre hep genç kalacak. Yaşı şu haziran gününde sabitlenecek; bir gün bile yaşlanmayacak… Keşke tam tersi olabilseydi! Ben hep genç kalsaydım da şu resim yaşlansaydı. Bunun için neleri vermezdim.” İşte bu sözlerden sonra her şey alt üst olur. Kitabın bana verdiği en büyük ders ne istersem isteyeyim hayırlısını ve benim için en güzel olanı istemem gerektiğiydi.

 

“Günümüzde insanlar her şeyin fiyatını biliyorlar da hiçbir şeyin kıymetini bilmiyorlar.”

 

“19. Yüzyılda çare bulamadığımız iki şey varsa ölüm ve bayağılıktır.”

 

Kitaptaki karakterlerin hepsi çok güzel işlenmişti. Benim en sevmediğim karakter Lord Henry çünkü kendisi, insanı kötüye sevk edecek biri ve bunu muhatabına çaktırmadan yapacak kadar zeki birisi. Ressam Basil kitaptaki en normal sayılabilecek karakter, arkadaşı Dorian’ı da kendisi gibi zannediyor. Aslında başlarda Dorian örnek olabilecek bir karakterken Lord Henry hayat ve haz hakkında konuşmalarıyla Dorian’ı etkisi altına aldı ve Dorian daha sığ, hazcı, hedonist ve materyalist bir hale büründü. Kendisi için intihar eden kız arkadaşının ölümüne bırak üzülmeyi hiçbir şey olmamış gibi davranmış ve güzel bir deneyimdi diyerek geçiştirmesi onun karakterindeki bu korkunç ahlaki çöküntüyü gösteriyor. Lord Henry kulağa kötülük fısıldayan şeytan gibi hayat hakkında söylediği doğru şeyler yanlış şeylerin yanında bir hiç hükmünde.

 

“Zekâ güzellikten hiç şüphesiz daha kalıcıdır.”

 

“Modern çağın ideali iyi eğitimli insanlardır.”

 

Kitap, okuyucuya sanat sanat için mi? Sanat toplum için mi? Sorusunu düşündürüyor. Bence sanat kişinin kendisi için yaptığı bir şeydir. Yaparken bir şeyler üretmenin verdiği mutluluk için yapılır. Müessir eseriyle mutlu olur. Kitaptaki sanat sanatçıyı gizler düşüncesine de katılmıyorum. Çünkü bence sanat sanatçıyı açığa çıkarır. Her eser onu ortaya çıkaran kişiye özel biz iz taşır.

 

“En basit şey bile gizlendiğinde güzelleşir.”

 

“Ateş küle döndüremediğini sertleştirir.”

 

Kitapta, dini “insanın entelektüel gelişimine bir pranga gibi” cümlesiyle tanımlıyor. İslam’a tamamıyla zıt bir bakış açısına sahip bir cümle çünkü İslam’da Kâmil insan olma amacı var yani insanı sürekli gelişime itiyor, okumaya öğrenmeye ve öğrendiklerini hayata geçirmeye teşvik ediyor bu sebeple dini her şeyi kısıtlayan bir olgu olarak görmek oldukça yanlış günümüzde de bu tarz düşünce yapısına sahip çokça insan bulunmakta dindar olan insanların bir şey yapamayacağına ve bazı şeyleri bilmede eksik olduğu düşüncesine sahipler. Ve bu da dini iyi tanımadıklarından ileri geliyor.

 

“Bunu günlüğüme yazacağım.”

“Neyi?”

“Ateşten yananın ateşe doymadığını.”

 

Genel olarak kitabı beğendim. Yıllar geçse de toplumların ve insanların kusurlarının hâlâ çok da değişmediğini, görgüsüzlüğün belli bir asra özel olmadığını görmüş oldum. Lord Henry gibi yeni arkadaş edinince eski arkadaşını silen karakteri bozuk insanların her asırda var olduğunu gördüm. Kitabın son kısımları çok heyecanlıydı. Kendimce bir son belirlemiştim ama asla böyle bir son beklemiyordum. Yazar, vicdanı ölen bir insanın ne hale geleceğini çok güzel göstermiş. Umarım sizde bu kitabı okursunuz ve ağzınızdan çıkacak her kelimeye dikkat etmeniz gerektiğini öğreten bu kitabı beğenirsiniz.

Hoşça kalın…

Yorumlar

Popüler Yayınlar