FANİDE BÂKİ
FANİDE BÂKİ
Yağmur
sesiyle camı açtım derin bir nefes çektim ciğerlerime. Uzun süredir yağmurun
yağmasını bekledik. Yüce Rabbim çok şükür bereketini, rahmetini esirgemedi.
Allah’ın en latif ayinesi ve güzel tecellisi Hayy ismi. Herkesin Hayy ismiyle
çok alakadar olduğu, kıymetini en iyi bildiği, bilincine vardığı bir zamandayız.
Yaşamak, derin bir nefes almak. Yağmur yağarken toprak kokusunu içine çekebilmek.
Deprem oldu üzerinden günler haftalar geçti, çok fazla acı, üzüntü ve kedere tanık olduk. Kaybettiğimiz bir yakınımız yoktu ama hepimiz bir şeyler kaybettik. Bana depremin en derinden hissettirdiği şey oldu Hayy ismi. Yaşamın, nefes almanın kıymeti nefes alamayan insanları gördükçe değer kazandı. Elimden ne gelirse yaptım maddi yardımların yanında manevi olarak da elimden geleni yaptım. Ve çok büyük bir ders çıkardım kendime: Her an ölümün geleceği fikrini aklıma kazıdım. Keşke depremle hatırlamasaydım, keşke ölümün ciddiyetini anlamam için binlerce insanın vefatına şahit olmasaydım. Vefat eden herkese çok dua ettim. Onların yerine kendimi koyuyorum, ya ölen ben olsaydım kafamda bin bir türlü plan varken yarın yapmayı hedeflediğim şeyler arasında ölmek hiç olmazdı. Yıllar sonra torunlarıma miras bırakırım diye yapmayı planladığım şeyler olurdu, saniyeler sonra ölmeyecekmişim gibi yaşlanarak ölmenin planını yapardım. Belki bende onlar gibi çayımı erken içmiş meyve yemiş biraz kitap okuyup yatayım ki yarın erken kalkıp işlerimi halledeyim diye plan kurmuşumdur, saatler sonra yeni bir aleme göçeceğimden habersiz. Belki de temiz bir nevresim sermiş bir duş almış mis kokular içinde yatağa girmiş olurdum son kez uyuyacağımı bilmeden. Daha bunun gibi binler senaryo geliyor zihnime, belki de şöyle olurdu belki de böyle olurdu deyip duruyorum kendime. Bunları düşünürken beni en üzen şey son kez olması, bir daha hiçbir şeyin aynı kalmayacak olması. Vefat edecek annesini son kez öpüyor olması ya da babasına son kez iyi geceler diyor olması. En üzücü şeyse bunun son olduğunu bilmiyor olması.
Sonu olan bu alemde son olan her şey beni çok üzüyor. Beni en korkutan şey ise günahına tövbe etmene fırsatının olmaması. Belki namaza kalkmayı planlamıştı biri, artık çok dikkat edeceğim demişti. Kimisi de umursamadan yatmıştı belki de. Beni en korkutan şey günahıma tövbe edemeden ölüp gitmek onun ağırlığını bu cihanda taşıdığım yetmemiş gibi onu peşimden ahirete getirecek olmak beni en korkutan şey. Affedilmeden ölmek en korktuğum şey. Eskiden kıyametten korkardım birden kopacak ve tövbe kapıları birden kapanacak her şey aniden son bulacak ve kolladığım fırsatlar birden elimden gidecek diye düşünür korkardım. Artık kıyametten korkmuyorum bu depremle öğrendim ki asıl korkulacak şey hangi sebeple olursa olsun aniden ölmek. Sonra anladım ki aniden ölmekle aniden kıyametin kopması aynı şey. İkisinde de her şeyini saniye hatta saliseyle kaybediyorsun.
Depremin ilahi bir ikaz olduğunu söyleyip güzel kalpleri üzmek istemiyorum sadece kendim için bunu söyleyebilirim. Deprem benim için çok büyük bir ilahi ikaz oldu. Sanki binlerce kişi ölümüyle beni uyardı ve uyumadan önce uyan dediler. Hâlâ nefes alıyorsun Allah’ın hayy ismi hâlâ üzerindeyken bir saniye sonrasını bilemiyorken uyan ve çalış dediler. Belki çok bir şey yapamazsın ama sen çalış dediler. Hala yağmurdan sonra kokan toprağın kokusunu içine çekebiliyorsan, derin bir nefes alabiliyorsan çalış dediler. Sanki binlerce insan ahirete göçerken hepsi tek tek bu dünyanın gerçek olmadığını söylediler.
Düşününce
hepsine hak verdim. Peygamberimizi bile gömmüşler. Kızı Hz. Fatıma, “Resulullah’ın
üzerine çarçabuk toprak atmaya eliniz nasıl vardı, gönlünüz nasıl razı oldu?”
demiş çevresindekilere. O (sav) ve binlerce peygamber toprak altında, binlerce
alim ulema, kimi zalim kimi mazlum milyonlar toprak altında. Bir gün gözlerinin
içine sevgi ve merhametle baktığımız sevdiklerimiz toprak altında. Dünyada
yaşayan değerli insanlardan çok daha değerlileri toprak altında. Belki de bu
yüzden mutlu değiliz; sevdiklerimiz, yanımızda olmasını istediğimiz insanlar
ahirete gittiği için bu dünyada en mutlu anımızda bile mutsuzluk beliriveriyor
bir köşeden. Belki de bu cihanda yaşayan insanlardan çok daha fazlası vefat
ettiği için, Hz. Ademden bu zamana kadar nice zulme tanıklık ettiği için dünya
bu kadar ağır ve yorgun hissediyor. Bu kadar ölüme ve acıya tanıklık ettiği
için bilim adamları ona artık çok yaşlandı diyor.
Anladım ki
sevgiye layık olan bu dünya değil çünkü mutlu olduğunda bile acısını düşündürttürüyor.
Bu depremle ve binlerce insanın vefatıyla anladım ki ait olmadığım bir dünyada
mutlu olmayı beklemek, biraz rahatıma bakayım demek boşuna. Anladım ki ben bu
dünya için yaratılmadım sevgime layık olan her şey baki olana ait. Keşke bunca
şeyi fark etmem için ciğerimin yanması gerekmeseydi. Vefat eden tüm
kardeşlerimize Rabbim rahmetiyle muamele etsin, şehadet mertebesi versin.
Sözümü üstadımın kalbime ve aklıma kazıdığım şu cümlesi ile bitiriyorum
Dünya madem
fânidir, değmiyor alâka-i kalbe…
Yorumlar
Yorum Gönder