UĞULTULU TEPELER
UĞULTULU TEPELER
Yazar: EMILY
BRONTE
Yayınevi:
Can
Sayfa
Sayısı:405
Değerlendirme:
7/10
Hoş
geldiniz, bu yazımda sizlere tanıtımlarında aşk romanı olarak tanıtılan ama
bence aşkla alakası olmayan ve kitabın en başına “Gerginken okumayınız
sinirlerinizi daha da bozabilir.” yazılması gereken bir kitaptan “Uğultulu
Tepeler” den bahsedeceğim. Kitap tahlil ve yorumuna geçmeden önce yazarımızdan
bahsetmek istiyorum.
Emily Bronte,
1818 yılında Thornton, Yorkshire'da doğdu. Emily 1838'de Halifax yakınlarındaki
Mis Patchett'in Kızlar Akademisinde çalıştı. Kız kardeşleriyle birlikte 1846
yılında bir şiir kitabı yayımladı. Döneminde kadınların yazı yazmaları doğru
bulunmadığı için şiir kitabını yayınlarken mahlas kullandı. İngiliz
edebiyatının klasiği haline gelen, yazarın ilk ve son romanı olan Uğultulu
Tepeler’i 1847 yılında ölümünden bir yıl evvel bitirmiş ve yayımlamıştır. Hayat
şartlarının kötü olması sebebiyle oldukça zayıflamış erkek kardeşinin
cenazesinde soğuk algınlığı kapmış ve 1848 yılında tüberküloz hastalığı
sebebiyle vefat etmiştir.
“İşin doğrusu, eninde sonunda insanın kendisini düşünmesi gerekiyor, uysal ve iyi yürekli olanların bencillikleri zorba olanlarınkinden insaflı oluyor o kadar.”
Kitap, Mr.
Lockwood’un bir ev kiralamasıyla başlıyor. Ev ile ilgili görüşme yapabilmek
için uğultulu tepelerde oturan ev sahibiyle görüşmesi gerekiyor. Aşırı
somurtkan ve ters bir insan olan Mr. Heathcliff ile karşılaşıyor. Daha sonra
bütün geçmişi, evin şimdiki yardımcısı olan ve önceleri her olayda bulunan evin
dadısı Nelly Dean’den öğreniyor. Ve hiç tahmin etmediği bir hayat hikâyesiyle
karşı karşıya kalıyor. Hikâye Nelly Dean’in ağzından anlatılıyor.
“Kötü bir
yürek en sevimlileri bile çirkinden de kötü yapar.”
Kitabı
okurken oldukça sinirlendim. Çünkü kitapta sözüm ona aşk var ancak kimse
seviyor gibi davranmıyor, herkeste bir inat hali; bir intikam, bir kibir almış
başını gidiyor. Evin şımarık kızı Catherina benim için en sinir bozucu
karakterlerden birisiydi. Asla düzelmeyen (düzeltmek için uğraşmadığı) bozuk
bir karakteri vardı. Sevmediği birisini sırf parası ve ünü var diye evlenmiş
her şeyden kavga çıkaran, hakaret eden ve muhatabını küçük düşürmekten geri
durmayan birisi. Zavallı Mr. Linton karşılığı olmayan bir sevgi için hayatını
korkunç bir halde geçirdi. Kitabın geneline bakıldığında sıkıntılı kasvetli ve
insanlıktan uzak bir yaşantının nasıl olduğu anlatılıyor.
“Akıllı
bir insan için en iyi arkadaş yine kendisidir.”
“İnsan
yüreğiyle duyar.”
Kitapta
betimlemeler ve benzetmeler çok güzeldi. Okurken karakterlerin çektiği
sıkıntıyı sizde çekiyorsunuz. Çaresizliğini hissediyorsunuz. Yazar döneminin
sınıf farklılığını çok güzel bir şekilde işlemiş. Karakterlerin birbirine olan
davranışlarından kimin efendi kimin hizmetli olduğu kolayca anlaşılıyor. Çoğu
insan Heathcliff’ın yaptıklarını aşkı yüzünden yaptığını söylese de bence
yaptıklarının aşkla alakası yoktu. Seven insanın davranacağı davranışlar bu
şekilde olmazdı. Bence Heathcliff kesinlikle kindar bir zorbaydı. Odamdan
kitaba açılan bir kapı olsa Mr. Linton’ın yanına gider azıcık gururu varsa
Catherina denen saygısız kadını boşamasını ve bu sevdadan vazgeçmesini
söylerdim. Sonra Uğultulu Tepelere gider manzaranın keyfini çıkarır eve geri
dönerdim.
“Okunacak
bir sürü iyi kitap var, oturun da okuyun biraz. Oturun şuraya da ruhunuzu
kurtarın.”
“Kitapları
elimden alın, çıldırırım!”
Genel olarak
kitabı beğendim. Okumadan önce büyük bir aşk romanı okuyacağımı zannettim ancak
okudukça öyle olmadığını anladım. Bu sebeple okumayanlar aşk romanı okuyacağım
diye beklentiye girmemeli. Kitabı gün sonunda yorgun ve gerginken okumamanızı
tavsiye ederim. Sinir bozucu tarafı olsa da sürükleyici olmasıyla kendini
okutturdu. Umarım sizde bu kitabı okur sıkıntılı ve kasvetli olan bu aşk
hikâyesine tanık olursunuz.
Hoşça kalın…
Yorumlar
Yorum Gönder