SARIYAZ

 

                                  SARIYAZ

 

Yazar: Mahir Ünsal ERİŞ

Yayınevi: Can

Sayfa Sayısı: 135

Değerlendirme: 6,5/10

 

Hoş geldiniz, bu yazımda sizlere beklentimin tamamıyla zıddı çıkan, okudukça olayın aslı ortaya çıkan, bittiğinde de taşları yerine oturtan, beni yazarla tanıştıran bir kitaptan “Sarıyaz” dan bahsedeceğim. Kitap tahlili ve yorumuna geçmeden önce yazarımızdan bahsetmek istiyorum.

Mahir Ünsal Eriş, 1980 yılında Çanakkale’de dünyaya geldi. Trakya Üniversitesinde Grafik, Ankara Üniversitesinde Arkeoloji okudu. Genç yaşlarında çevirmenlik yapmaya başlayan yazarımız birçok makale, öykü ve kitabı dilimize kazandırdı. 2013 yılında “Olduğu Kadar Güzeldik” adlı öykü kitabı 60. Sait Faik Hikâye Armağanı’na layık görüldü. Mahir Ünsal Eriş halen Edebiyat dergilerinde yazmakta, gazete ve dergilerde futbol ile ilgili yazılar da yazmaktadır.




“Başkasının helakı, hayatta olmaya kıymet katar, anlatılacak ömürlük bir tecrübe katar, şükür katar.”

 

Kitap birbirinden farklı 8 hikâyeden oluşuyor. Kitapta deprem ve Afrika’dan gelen, gündüzleri havayı kasvetli bir hale sokacak kadar sarartan bir çöl tozu baş rolde. Sanki bu ikisi ana tema olarak seçilmiş ve yazar her hikayesinde bunlardan bahsetmiş. Hikayeleri okudukça aslında hikayeler arası bağlantı olduğunu ve hepsinin aynı mekânın farklı noktasında geçen öyküler olduğu anlaşılıyor.

 

“Herkes kendi hesabına uyanır, herkes kendi kâbusuna uyur.”

 

Kitapta herkesi korkutan bir deprem oluyor. Şu sıralar gündemimizde deprem olduğu için onların çektiği korkuyu çok iyi bir şekilde hissettim. Depremi ya da çöl tozunu farklı hikayelerde farklı gözlerden görüp okumak güzeldi. Bir hikâyede evliliği kadının gözünden okurken başka hikâyede erkeğin gözünden okudum ve bu hikayeyle evlilikte iletişimin çok önemli olduğunu ve iletişimsizliğin evlilikte boşanmaya kadar götürebilecek bir şey olduğunu anladım.

 

“Hakiki kitap satılmaz; satıldığıyla değil sayıldığıyla övülür. Kitap dediğin elden ele geçer. Çok satan şeyden hayır gelse dünyayı fırıncılar yönetirdi, öyle ya!”

 

Kitapta çevreye zarar verme, geçim sıkıntısı, yanlış sanayileşme gibi toplumsal konulara değinilmişti. Benim favori hikayem içerisinde Melih Cevdet Anday’ın olduğu “Beyefendi” hikayesiydi. Hikâyede vurgulanan mesaj çok güzeldi. Kitap yazmanın zor olduğunu ve her kitabın çok da değerli olmadığını, kitabı iyi yapan şeyin çok olması değil kaliteli olması gerektiği vurguluyordu. Kesinlikle katılıyorum. Dolmadan taşmaya çalışmak bana biraz basit geliyor. Herkesin kitabının olduğu bir zamanda yazmaktan çok okumaya gerek olduğunu, herkesin kabını doldurması gerektiğini ve ancak belli bir olgunluğa ve yeterliliğe sahip olan insanların kitap çıkarması gerektiğini düşünüyorum. Aksi halde her kitap çıkarmak isteyen kişi dikkate alınırsa bu kâğıt israfından başka bir şey olmayacaktır düşüncesindeyim.

 

“Ölenlerin bir gün dönecekleri bir yere gittiklerini, ama geride bıraktıklarına kırgınlıkları geçmediği için bir türlü dönmeye yanaşmadıklarını sanırdım.”

 

Kitap genel olarak güzeldi. Bu yazarı ilk kez okudum ve beni farklı bir bakış açısıyla tanıştırdığı için kitabı beğendim. Ancak bazı hikayelerde duyguların havada kaldığını hissettim. Yani hikâyede dram var ama tam hissedemeden eğlenceli oluveriyor bu yüzden gülsem mi ağlasam mı anlayamadığım bir duygusal karmaşa hissettim. Kitabın kapağına ilk baktığımda karpuz resmiyle ve Sarıyaz ismiyle bol güneşli bir köyde karpuz tarlaları içerisinde geçecek bir hikâye bekledim yazar bu konuda ters köşe yaptı. Ne demek istediğimi umarım sizlerde okursunuz ve anlarsınız.

Hoşça kalın…

Yorumlar

Popüler Yayınlar