KOKU
KOKU
Yazar: Patrick SÜSKIND
Yayınevi: Can
Sayfa Sayısı: 263
Değerlendirme: 2/10
Hoş geldiniz, bu yazımda sizlere heyecanla başlayıp zorla
bitirdiğim, yazarın ne demek istediğini, olayların ne için olduğunu çok da
anlayamadığım bana saçma gelen, seveni de sevmeyeni de olan bir kitaptan “Koku”
dan bahsedeceğim. Kitap tahlili ve yorumuna geçmeden önce yazarımızdan
bahsetmek istiyorum.
Patrick Süskind, 1949 yılında Almanya Ambach’da doğdu.
Münih Üniversitesi’nde Orta Çağ ve Modern Çağ Tarihi öğrenimi gördü. Önceleri
televizyon dizilerine senaryolar yazdı. 1979 yılında yayımlanan ilk romanı ‘Koku’
ile uluslararası üne erişti. Kokunun ardından 1988 yılında ‘Güvercin’ ve 1991’de
‘Herr Sommer’in Öyküsü’ adlı romanları yayımlayan Süskind, günümüz Alman
edebiyatının en saygın yazarlarından biri olarak kabul ediliyor. Koku ise
yazarın başyapıtı sayılıyor.
“Kadın, içi daha çocukken ölmüş de olsa çok, çok yaşamak talihsizliğine uğradı.”
Kitap, balıkçı tezgahının altında doğan Grenouille’in
sütanneye verilmesiyle başlıyor. Kendi annesi vurdumduymaz bir kadın ve
Grenouille’den önceki 5 çocuğuna doğar doğmaz bakmadığı için onların ölümüne
sebep olmaktan idam ediliyor. Grenouille koku duygusu çok gelişmiş bir çocuk,
kendisini sokaklarda evlerin önünde kokuların hangi koku olduğunu düşünerek,
sürekli koku egzersizi yaparak geliştiriyor ve koku duyusu en yüksek seviyeye
ulaşıyor. Yeni koku elde etmek için güzel kokan bir kızı öldürmesiyle kitapta
asıl olaylar başlıyor.
“Yetenek hiçbir şey ifade etmez, ama deneyim,
alçakgönüllülükle, çalışkanlılıkla elde edilmiş deneyim her şeydir.”
Kitabın kapağında ‘bir katilin hikayesi’ yazısını
okuyunca ya bir seri katilin hayatını anlatacak ya da uzun soluklu bir
cinayetin işleneceğini ve bunların içinde koku vurgusu yapılacağını sanmıştım.
Ama kitabın içeriği tamamen farklı çıktı, kitapta çok fazla olay vardı bu
sebeple kitabın asıl konusunun cinayetler mi koku mu Grenouille’in hayatı mı
çok fazla bütünlük kuramadım. Yazarın ne yazmak istediğini neyi vurgulamak
istediğini anlayamadım.
“Kokuların öyle bir inandırıcılığı vardır ki,
sözden, gözle görmekten, duygudan, iradeden daha güçlüdür.”
Kitabın bence en güzel yanı kokuları çok güzel
betimleyebilmesiydi. Anlatılan her kokuyu sanki kokluyormuşum gibi hissettim.
Yazar kokuların insan üzerinde oldukça etkili olduğunu ustalıkla anlatmıştı. Bu
güzelliklerinin yanında eleştirilecek çok şey vardı. Mesela Grenouille ile
ilişkisi ve işi biten herkesin ölmesi biraz saçmaydı. Yazar sanki Grenouille
dışında diğer karakterler üzerinde kafa yormak istememiş, her karakter biraz
geçiştirilmiş gibiydi.
“İcatlara büyük kuşkuyla bakardı, çünkü her
icat bir kuralın bozulması anlamına gelirdi.”
Genel olarak kitabı beğenmedim. Belki yazar ironi yaparak
alt metinde bir şeyler anlatmak istemiş olabilir ancak bunu daha farklı bir
anlatımla da yapabilirdi. Kitabı okursanız ne demek istediğimi anlayacaksınız.
Kitabın son kısmına kadar biraz daha okunabilir olsa da son kısım gerçekten çok
saçmaydı, hele Grenouille’in sonunun nasıl olduğunu söylemek bile istemiyorum.
Kitap bana göre ne kadar kötü de olsa iyi ki okumuşum dedim çünkü kötü gördüğüm
kitaplar olmasa severek okuduğum, anlatımı ve hikayesiyle muhteşem olan
kitapların kıymetini nasıl anlardım. Kitabın seveni de sevmeyeni de çok. Ben
sevmeyen taraftayım. Umarım sizlerde bu kitabı okursunuz ve kendi tarafınızı
kendiniz seçersiniz.
Hoşça kalın…
Yorumlar
Yorum Gönder