MUHTEŞEM GATSBY

 

                           MUHTEŞEM GATSBY

 

Yazar: F. Scott FITZGERALD

Yayınevi: İş Bankası

Sayfa Sayfası: 176

Değerlendirme: 4/10

 

Hoş geldiniz, bu yazımda sizlere büyük hevesle başladığım ama hevesimin kursağımda kaldığı okumasam bir şey kaybetmezmişim diye düşündüğüm ama okumasaydım da hep merak edeceğim bir kitaptan “Muhteşem Gatsby” den bahsedeceğim. Kitap tahlili ve yorumuna geçmeden evvel yazarımızdan bahsetmek istiyorum.

 

F. Scott Fitzgerald 1896 yılında Minnesota da dünyaya geldi. Caz Çağı’nın ruhunu büyük bir başarıyla canlandıran Fitzgerald, Yitik Kuşak adıyla anılan yazarların önde gelenlerindendir. St. Paul Academy ve Newman School’dan sonra bir süre devam ettiği Princeton Üniversitesi’nde parlak bir öğrenci oldu. 1917’de orduya katıldı. İlk romanı “Cennetin Bu Yakası” yazara büyük bir ün kazandırdı. Ardından ikinci romanı yayımlandı. Fitzgerald bu arada 1918’de Alabama’da askerken tanışıp âşık olduğu Zelda Sayre ile evlendi. 1924 ‘te Fransız Rivierası’na yerleşen çift kendilerini orada yaşayan bir grup Amerikalıdan oluşan bir çevrede buldular. Yazarımız 1934’te Hollywood’u konu alan “Son Patron” adlı romanına başladı, ancak bu romanı bitiremeden 1940 yılında kalp krizinden öldü.







“Birisini eleştirmeye kalkıştığında şu dünyada her insanın senin sahip bulunduğun ayrıcalıklara sahip olmadığını hiç aklından çıkarma.”

 

Kitap, aşkı uğruna kendini geliştiren zenginleşen Jay Gatsby’nin hayatından bahsediyor. Kitaba baştan sona bakıldığında bir aşkın doğuşu, gelişimi ve batışını okuyoruz. Gatsby, Daisy’e karşı ne kadar aşk doluysa da bana göre Daisy gerçek aşkın peşinde değildi. Daha çok zengin, görkemli ve ihtişamlı bir hayatın peşindeydi. Zaten kitap sürecince Daisy’nin nasıl bir karakterde olduğunu anlıyorsunuz.

 

“Yargıyı kendine saklamak, çok büyük bir umut meselesidir.”

 

“Yapmacık tavırların çoğu baştan olmasa da, giderek bir şeyler saklamaya başlar.”

 

Kitabı okurken kendimi rahatsız hissettim kitabın adını da aldığı Jay gatsby’nin hayatını kendi ağzından dinlemeyi beklerdim. Ama okudukça yan komşusunun ağzından olayları dinlemek beni hayal kırıklığına uğrattı. Kitapta kullanılan betimlemeler o kadar ağırdı ki çok zorlama olmuştu ve bence çok gereksizdi. Bu betimlemelerin çokluğu okumayı da zorlaştırdı.

 

“Düzeltmek için kendi gücünüzü tükettiğiniz şeylere yeni gözlerle bakmak, her durumda hüzün verici oluyor.”

 

Kitapta olay örgüsü bence sıkıntılıydı. Hiçbir olay devam etmiyor hep havada kalıyordu. Yazarın eksiltili bıraktığı cümleleri okurun kendince tamamlayabileceği doneleri bile yoktu. Seksen sayfa okuduğumda “Ee şimdi ne okudum?” dedim. Olay örgüsü çok basit kaldı. Gatsby kitabın ana kahramanı ama ondan yeterince bahsedilmiyordu. Onu biraz daha tanısak, iç alemini biraz daha okuyabilseydik daha duygulu bir okuma olurdu. Kitap duygulardan arındırılmış gibiydi. Tek hissettiğim duygu üzüntüydü. Gatsby yaşıyorken ve evinde partiler veriyorken dolup taşan, herkesin gelmeye can attığı evinde, cenaze gününde o kalabalıklardan hiç kimsenin olmayışı insanların gerçek yüzünü ortaya koyuyordu. Bu vefasızlık beni kitapta üzen tek şeydi.

 

“Bir kimseye dostluğumuzu sağken göstermeyi öğrenelim, ölünce değil.”

 

Üzülerek söyleyeceğim ama kitabı hiç beğenmedim. Keşke baş kahraman başkasının gözünden anlatılmasaydı da gatsby’nin kendi gözünden görseydik. Daisy’e karşı olan sevgisini, onunla yaşadığı şeyleri okusaydık o zaman kitap daha anlamlı olurdu. Kitapta ikisinin arasında yaşanan aşk ya da tekrar kavuşmanın verdiği mutluluk, öncesini çok bilmeyen biz okurlar için hiçbir anlam ifade etmedi. Olayların bütünsel işlenmemesi duyguyu eksik yaşatıyor ya da hiç yaşatmıyordu. Bakıldığında yazar birçok kişiyi vermiş birçok şey yazmak istemiş ama hepsi eksik ve havada kalmış. Kitabın yazarını bir cümleyle özetle deseler şunu söylerim: “Her şeyi düzeltmeye kalkmanın yok ettiği.”

Ben pek severek okumadım bitince de iyi ki bitti dedim. Okuyup okumama seçimini siz değerli okurlara bırakarak yazıma son veriyorum.

Hoşça kalın…

Yorumlar

Popüler Yayınlar