BUDALA
BUDALA
Yazar: Fyodor Mihayloviç DOSTOYEVSKİ
Yayınevi: İş Bankası
Sayfa Sayısı: 779
Değerlendirme: 7/10
Hoş geldiniz, bu yazımda sizlere insana güzel bakmayı
öğreten, iyi ve güzel ahlaklı birisi olurken ölçülü ve doğru düşünmek
gerektiğini öğütleyen, kimi zaman ‘yok artık daha neler’ diyerek
heyecanlandığım ama buruk ve üzüntülü bir şekilde okuduğum bir kitaptan “Budala”
dan bahsedeceğim. Kitap tahlili ve yorumuna geçmeden önce yazarımızdan
bahsetmek istiyorum.
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski, 11 Kasım 1821’de
Moskova’da dünyaya geldi. Çocukluğunu ve eğitimini genel olarak evde ve özel
okullarda geçirdi. Annesinin ölümünden sonra Petersburg’daki Mühendislik
okuluna girdi. Babasının ölüm haberini de burada aldı. Eğitiminden sonra bir
yıl orduda bulundu. Ordudan ayrıldıktan sonra edebiyata yönelen Dostoyevski ilk
kitabı olan “İnsancıklar”ı yayınladı. 1849 yılında devlet aleyhinde bir suç
işlediği iddiasıyla tutuklandı. On ay hapis kaldı ve kurşuna dizileceği esnada
sekiz arkadaşıyla birlikte affedildi ve kürek cezası aldı. 1859 yılında özgür
bırakıldı. Başta Suç ve Ceza olmak üzere tüm eserlerini 1861-1879 yılları
arasında kaleme aldı. Son eseri olan Karamazov Kardeşler adlı eserini üç yılda
yazan Dostoyevski ciğer kanamasıyla hastalandı ve 28 Ocak 1881 yılında vefat
etti.
“Kaldırımlarda sağımdan solumdan geçip duran, telaşla koşturan, her zaman aceleci, asık suratlı, endişeli insanlara katlanamıyordum. Neden hep üzgün, hep endişeli, telaşlıydılar? Her zamanki hüzünlü öfkeleri (çünkü öfkelidirler, öfkelidirler, öfkelidirler) nedendir? Mutsuzluklarının suçu kimindir? Hem önlerinde altmış yıllık koca bir ömür varken neden yaşamayı bilemiyorlar?”
Kitap, hastalığı sebebiyle İsviçre’de tedavi olmuş ve
Rusya’ya geri dönen Prens Mışkin’in hayatından, yaşadıklarından ve
duygularından bahsediyor. Prens iyi kalpli, insanların kusurlarını görmeyen,
anlayışlı, kibar, çevresindekileri üzmekten çekinen ve çok düşünceli biri. Öyle
ki ortamlara girince olaylara karşı safça yaptığı açıklamalar yüzünden
etrafındakiler ona budala diyor. Tıpkı günümüzdeki insanlar gibi sessiz, sakin,
kibar birini gören insanlar onu hemen enayi olarak yaftalıyorlar. Eskiden
olduğu gibi günümüzde de insanlar hüsnü zan sahibi kişilere saf (salak
anlamında) demeye utanmıyorlar. İşte Prenste hangi ortama girse budala
damgasını yiyecek kadar safderun biri.
“Çünkü yürektir önemli olan, gerisi boştur.”
“Alçaklar dürüstleri sever.”
Okurken prense sinirlendiğim yerler oldu. Aslında bu
kadar iyi bakabilmeyi başardığı için ona imrenmiyor da değildim. Ona gereksiz
şekilde tepki gösterenlere karşı tane tane güzel bir şekilde açıklama yapınca
gerçekten de çok güzel bir ahlakta olduğunu anlayıp sinirlenme konusunda
haksızlığımı kabul ediyordum. Prensle dalga geçmek için soru soranlar onun
dikkatle cevap vermesine karşı hemen ciddi oluyorlardı. Prensin her olaya ve
konuşmaya pürdikkat olması aslında budala olmadığını, ona dalga geçmek için soru
soranların daha budala olduğunu gösteriyordu.
“Kaybettiği bir şeyi bulmayı çok istediği
zaman insan bazen öyle yapar… Bakar bir göremez, bomboştur baktığı yer,
öyleyken yine de on beş kez bakar aynı yere.”
“Söyledikleriniz kalbimdedir… Kalbimin
derinliklerinde! Orası sözlerinizin mezarıdır.”
Prensin iyi bir insan olmasının yanında nerede nasıl
düşünebileceği ve nasıl davranması gerektiğiyle ilgili eksiklikleri vardı. Kitabı
okurken gerçekte kimi sevdiğini anlayamadım. Aslında açıkça kimi sevdiğini
söylemişti ama yaptığıyla söylediği bir olmadı. Son kısımda Aglaya ile
kalacağını düşünmüştüm ama öyle olmadı Nastasya ile kalması aşırı saçma geldi
okurken dedim ki keşke odamdan kitaba bir kapı açılsa, gitsem ve Prense kendine
gelmesini, sevginin ispat gerektirdiğini, sözün yeterli olmayacağını söylesem
dedim.
“Dünyada giderek daha çok gürültü, sanayi,
ama daha az huzur var artık…”
Yazar, prense sevmeyi bile beceremediği için budala demiş
olabilir. İki kişiden hangisini sevdiğini, ikisini sevdiğini ya da sevmediğini
bir türlü anlayamadığı için de budala ismini tercih etmiş olabilir. Çünkü ciddi
manada sorunlu bir kişiliği var. Ya siyah vardır ya beyaz prens ise griden
başka renk yokmuş gibi davranıyor. Gerçi sevgi ve aşk yönetmesi zor duygular
normal insanlar bunu yönetemezken olaylara hep bir yönden bakan birinin doğru
bir şekilde yönetmesi beklenemezdi.
“Hemen sevebileceğiniz insanlarla pek sık
karşılaşmazsınız.”
Genel olarak kitabı beğendim. Bazı yerlerde prensin diğer
kişilerle kitabın konusuyla hiç alakası olmayan muhabbetleri gereksiz
uzatılmıştı bu da okumayı zorlaştırdı. Yazar, toplum ve din gibi konuları
eleştirmenin yanında Gogol gibi edebiyatçıları ve yazılarını da eleştirmiş. Kitapta
birinin ölmesini bekliyordum ama hiç bu şekilde ve bu zamanda olmasını
beklemiyordum. Kitabın sonu bu anlamda hüzünlüydü. Kitap bittiğinde sadece ‘Her
şey çok başka olabilirdi’ dedim. Ah prens bir konuşabilseydin bir mantıklı
davranabilseydin her şey farklı olabilirdi. Ben severek okudum umarım sizlerde
severek okursunuz ve Prensin aksine duygularınızı yönetmeyi başarabilirsiniz.
Hoşça Kalın…
Yorumlar
Yorum Gönder