KUMARBAZ
KUMARBAZ
Yazar: Fyodor Mihayloviç DOSTOYEVSKİ
Yayınevi: İş Bankası
Sayfa Sayısı:177
Değerlendirme: 7/10
Hoş geldiniz, bu yazımda sizlere bağımlılığın ve tutkunun
ne olduğunu çok güzel anlatan, yazarın yayınevine verdiği söz dolayısıyla yirmi
beş günde bitirdiği, kendi hayatının bir bölümünü de yansıttığı, aşkın insanın
düşünme ve idrak kabiliyetini bozduğunu gösteren bir kitaptan “Kumarbaz” dan
bahsedeceğim. Kitap tahlili ve yorumuna geçmeden önce yazarımızdan bahsetmek
istiyorum.
“Kendi kendini kandırmanın alemi var mı? Ne gereksiz ne beyhude bir çaba!”
Kitap, bir Rus ailenin yanında öğretmenlik yapan Aleksey
İvanoviç’in kumara olan tutkusunu ve ev sahibi generalin üvey kızı Polina’ya
olan aşkından bahsediyor. Kitabı okudukça kumarın nasıl bir alışkanlık
olduğunu, insanı kendi içine çektiğini, bataklıkta hareket ettikçe daha çok
battığın gibi kazanma hırsıyla hareket ettikçe daha da kaybettiğini etkileyici
bir şekilde anlatıyor. Polina ile olan aşkları mı? O konuda ne desem tam
anlatamam çünkü çok karmaşık ve toksik bir ilişkileri var daha doğrusu
ilişkileri var bile diyemem. Odamdan kitaba açılan bir kapı olsaydı kumar
masasında Aleksey’e yetişip masadan kalkmasını söylerdim ha bir de gidip Polina’ya
kendisini sevip sevmediğini sormasını öğütlerdim.
“Bazen en çılgın, en imkânsız görünen fikir
kafanızda öyle kuvvetli bir yer edinir ki, öyle veya böyle gerçekleşeceğini
zannedersiniz…”
Kitapta en eğlendiğim an generalin yaşlı teyzesinin
yanlarına geldiği kısımdı. Diğer her şeyde olduğu gibi yaşlılar ve
davranışlarının da evrensel olduğunu anladım. Onların yaşlıları da çok soru
soran her şeyi merak eden kişilermiş. Okurken çok eğlendim. Her şeyi sorup,
beğenmediğini pervasızca söyleyen büyükanne bile kumar oynuyordu. Ve daha
sadece bir gün oynamasına rağmen bağımlısı oldu ve binlerce lira para kaybetti.
Bu kısmı okuyunca bağımlı olmak için senelerce kumar oynamak gerekmediğini
sadece bir adımın yeterli olduğunu anladım.
“Fransız’ın sesi sıra dışı bir şekilde küstah
ve laubaliydi. Bana bir atasözünü hatırlattı: ‘Domuzu masaya çağırırsan masaya
ayaklarını koyar.’”
“İçimdeki insanın kim olduğunu keşfetmeliyim
ama keşke bu kadar yorgun olmasam.”
Kitapta olaylar çok hızlı gelişti. Apar topar yazılmış
gibiydi. Klasik Dostoyevski kitaplarından biraz farklıydı. Mesela Aleksey ve
Polina aşkı bana biraz hissiz geldi. Baş kahramanımız aşkı için canını bile
verecek kadar çok severken Polina seviyor mu sevmiyor mu belli değildi. Yazar
olayın evveliyatını yazmış olsaydı arada yaşanan aşk daha anlamlı olurdu.
Öncesini bilmediğimiz için yaşanan duygular havada kaldı.
“Neyim ben şimdi? Sıfır. Peki yarın ne
olabilirim? Yarın küllerimden doğup yeni bir hayata başlayabilirim! Tamamen
mahvolmadan önce içimdeki insanı keşfedebilirim.”
Genel olarak kitabı beğendim. Bağımlılık hissi çok güzel
anlatılıyordu. Bırakmak istedikçe daha çok istemesi, oyun oynarken kendini
kaybetmesi harika anlatılmıştı. Polina karakteri bana göre tam bir karın
ağrısı. Allah böyle insanlardan hepimizi muhafaza etsin. Zavallı Aleksey onun
için ne hallere düştü. Ben severek okudum umarım sizde severek okursunuz.
Yazımı bir dua ile bitirmek istiyorum: “Allah kimseyi aklı ve kalbi arasında
bırakmasın.”
Hoşça kalın…
Yorumlar
Yorum Gönder