SİYAH LALE

 

                           SİYAH LALE

 

Yazar: Alexandre DUMAS

Yayınevi: İş Bankası

Sayfa Sayısı: 225

Değerlendirme: 10/10

 

Hoş geldiniz, bu yazımda sizlere muhteşem bir olay örgüsü olan, kıskançlığın yıkıcı etkisini gözler önüne seren, haklı ve doğru olmanın her daim kazandırdığını anlatan, kısa ama çok güzel olan bir kitaptan “Siyah Lale” den bahsedeceğim. Kitap tahlili ve yorumuna geçmeden evvel kalemine hayran olduğum yazardan bahsetmek istiyorum.

Alexandre Dumas, 1802'de Fransa'daki Picardie bölgesinin Aisne ilinde doğdu. Babası tarafından Fransa'ya götürülen Thomas-Alexandre askeri okulda eğitim gördü ve genç bir adamken orduya katıldı. Babası ile arası açıldıktan sonra Thomas-Alexandre annesinin soyadı Dumas'ı kullanmaya başladı. Tiyatrolar için oyunlar yazan Dumas, daha sonra roman yazmaya başladı. Tarihi olaylardan bahsettiği üç yüzden fazla eser kaleme aldı. Yaşadığı döneminin sevilen ve en çok okunan romantik yazarlarından biri olan Dumas Aralık 1870 yılında hayatını kaybetti.





“Bazen insan kendisinde çok mutluyum deme hakkını asla bulamayacak kadar çok acı çeker.”

“Felaketler insanın içindeki saflığı yok ediyordu.”

 

Kitap, Çiçek Üreticileri Derneği’nin ilk siyah lale yetiştiren kişiyi ödüllendireceğini söylemesi üzerine laleleri çok seven kibar, saf, iyi kalpli Doktor Cornelis van Baerle’nin bu işe atılmasıyla başlar. Yetenekli biri olan Cornelis yan komşusunun kin ve kıskançlığından habersizdir. Bu kıskançlık, doktoru hapse düşürse de ondaki azim ve gayret hiç azalmaz. Zindancı Gryphus’ın eziyetlerinin ardı arkası kesilmese de zindancının kızı Rosa’nın aşkı Cornelis’ın tek umudu olur. Kaderin cilvesiyle başlarına çeşit çeşit olaylar gelir.

 

“Aşk çiçekleniyor ve etrafındaki her şeyi de çiçeklendiriyordu: Aşk, dünyanın tüm çiçeklerinden daha parıltılı, daha hoş kokuluydu.”

 

“Kötülük insan ruhunu ele geçirdiğinde çok hızlı yol alıyordu.”

 

Kitapta kıskançlık çok güzel anlatılmıştı, kıskandığı şeyi elde etmek için yapamayacağı şeyin olmaması insanın düştüğü en kötü hal bence. Yazar bir amaç için elinden gelen her şeyi yapan, her şeyi feda edebilecek birisi ile kıskançlığı kin ve hasediyle her şeyi yerle bir edebilecek birinin karakterlerini çok güzel anlatmış. Bence yazar Monte Cristo Kontu kitabıyla ve bu kitapla aslında hiç kimseye güvenmemek gerektiğini her konuda temkinli olmak gerektiğini okuyucuya anlatmak istemiş.

 

“Acılar öylesine üst üste gelmişti ki, neredeyse onlara alışmıştı.”

 

“Sadece büyük acılar çekenler, mutluluğun anlamını bilirler.”

 

Genel olarak kitaba bayıldım. Yazar olayları öyle güzel ve zekice kurmuş ki okumaya doyamadım. Keşke biraz daha uzun olsaydı dedim. Yazarın ara sıra okuyucuya hitap etmesi çok güzeldi. Sanki yakın bir arkadaşımla oturmuşumda onunla muhabbet ediyormuşum gibi bir his uyandırdı bende. Yazarın en sevdiğim özelliği gereksiz konulara ya da bilgilere hiç başvurmadan sadece olayı anlatması, bu durum ise okumayı kolaylaştırıyor. Hele son kısımlarda öyle olaylar oluyordu ki nefes almayı unuttum diyebilirim. Bu gibi güzel kitapları okuduğumda hep diyorum ki keşke milyonerlerden biri ben olsam da kitap okumayı seven herkese bu gibi kitapları hediye edebilsem o derece bir beğenmişlik benimkisi. Ben severek okudum umarım sizlerde okursunuz ve benim gibi çok beğenirsiniz.

Hoşça kalın…

Yorumlar

Popüler Yayınlar